8

202 57 1
                                    

Sonra, John'a daha da sinirle bakmaya başlıyorum. John dizlerinin üzerine çöküyor. Janice'le göz göze geliyoruz. Ben neden daha çok sinirleniyorum ki? Sonuçta kan rengine dönmüş olan gözlerinden John'un benim için ağladığı anlaşılıyor, demek ki beni seviyor. Ben ise burada ellerim belimde benim hastalığım için üzülen birine öfkeyle bakıyorum... "John, nereye? Bir saniye dinle lütfen. Çok özür dilerim, ben... Ben seni tanımıyorum ki... O yüzden böyle davrandım. Dur! Gitme, konuşalım!" John kapıya koşarcasına yürüyor. Kapının koluna uzanırken onu durdurmayı başarıyorum. Kaşlarımı kaldırarak, "Kimsin?" diyorum. John kahkaha atıyor. Sanırım sinirleri gerçekten bozulmuş. Sonra elini yumruk yapıp ısırmaya başlıyor. Cidden, tüm psikopatlar beni buluyor bence. "Kimim ha? Kimim?!" John gülmeye devam ediyor. "Ben hafızamı kaybettim. Farkında mısın? Hayatında hiç görmediğin birine sarılıp 'evime hoşgeldin' diyebilir misin? Kardeşim bile kendini tanıtmak zorunda kaldı. Ondokuz yıllık kardeşim! Benden üç yıldır tanıdığım insanı hemen hatırlamamı bekleyemezsin John. Bak! Janice bile oturdu, kendini hatırlatmak için neler yaptığımızı, nasıl tanıştığımızı anlattı. Bana fotoğraflarımızı gösterdi. Oturdu, sırf bana bir şeyler hatırlatabilmek için en sevdiğimiz filmi açtı. Gel, seninle de tanışalım. Bana kendini anlat." Diyorum sevgiyle bakarken. -Ve nefes nefese kalarak.- John benden 1 - 2 yaş küçük gibi duruyor. İş arkdaşım desem? Niye bu kadar üzülsün? Eee? Kim bu? "Kendimi toplamalıyım Becky, daha sonra." diyor. "Tanrı aşkına John, böylece bırakıp gidemezsin." desem de kapı kolunda unuttuğum elimi itip, kapıyı çarparak çıkıyor. Arabasına binişini Janice ile hayretle pencereden izliyoruz. Neredeyse 200 ile giderek uzun caddeden gözden kaybolana kadar izliyorum onu. "Janice, lütfen. Çok merak ediyorum kim bu?" "Tatlım, ben karışmayayım size." Somurtarak mutfak taburelerine oturuyorum. Janice ise benden iyi bildiği mutfağımda dolaplardan birini açıyor. Koli koli ananas suyu görüyorum. "Bunları ben mi aldım?" "Evet tatlım. Hepsini sen aldın. Bu saatte hep içersin." Ahhh! Küçükken tanrıdan hep bir gün uyandığımda geleceğe gitmek için dua ederdim. Sanırım fazla etmişim, kabûl olmuş. Eski Becky gel ve beni kurtar. Ben nasıl bir yaratığa dönüşmüşüm üç yıl içerisinde? Ben ananas ve nar suyundan nefret eder(d)im. Bir saat daha geçiyor ve Janice neredeyse bir saattir telefonuyla uğraşıyor. Telefonu sonunda kapatarak yanımdaki tabureye oturuyor. Zaten John gittiğinden beri kim olduğunu merak ettiğim için içim içimi yiyor. "Oh, hiç içmemişsin Becky? Yeni sen eski sen'den çok farklı. Bir hafta öncesine kadar bana meleğim derdin şimdi ise..." Janice konuşmaya devam ediyor ama beni bir şey, küçücük, minicik, ufacık bir şey sohbetten koparıyor. Ben. Şimdi. Önümdeki ananas suyunu. Janice'in üzerine. Döksem. Acaba. Ne. Olur? Deneyelim. Görelim. "Aman Tanrım Becky! Ne yapıyorsun?!" Görmemiş gibi yaparak, "Ha? Ne? AHHH! ÇOK ÖZÜR DİLERİM JANİCE. BEN HEMEN SANA BİR TİŞÖRT FALAN GETİREYİM." "Tamam, tamam. Önemi yok. Seninkiler bana küçük geliyor. Hemen üzerimi değiştirip gelirim." diyor Janice ve evine gidiyor. Beş dakikalığına da olsa telefonumun her hangi bir köşesinde John'a ait bir şeyler olup olmadığına bakmaya başlıyorum. Rehberimde 'JoJo♡' diye birisi var. Acaba John olabilir mi? Hemen WhatsApp'a girip JoJo'nun profil fotoğrafını arıyorum. İşte! Tam tahmin ettiğim gibi, John'muş. Demek ona JoJo diyorum. Rehberimde Suze'un yanında, hatta bizim kızların isminin yanında bile kalp simgesi yok. Yoksa John benim...

Bu bölüme 5 vote geldiği anda 9. bölüm de gelir. :) :) ♥

Oylarda katkısı geçen @grileydi'ye teşekkürleeer! :*

AlışverişkolikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin