"Ne o? Ağlıyor musun Rebecca? Hahahah vay canına! Rebecca Brandon. Pes mi ediyor? Hayatta inanmam. Güçsüz mü kaldın ha? Ha?" Artık Eric olduğundan emindim. Eric bileklerimi tutup sıkmaya başlayınca hafifçe gözlerimi aralıyorum. Ama yüzüne bakmaya hâlim kalmıyor. Bugün fazlasıyla yorgunum. Eric'in ayakkabılarına sabitlediğim gözlerimden yaşlar süzülüyor. Eric ise sadece kahkaha atıyor. Bileklerimi tek elleriyle tutup boşta kalan eliyle ise çenemi kaldırıyor. Göz göze gelince dayanamıyorum artık, "Ne istiyorsun benden? Ne?! Deli misin nesin sen ya? Ben ne yaptım sana?" diyorum. "Rebecca, Rebecca. Seni ilk kez böyle görüyorum. Çok bitkinsin. Güçsüzsün. Demek ki üç yıl önceki Becky böyleymiş. Ne oldu da hırslandın? Eski Becky olsa; 'Çalışın! Çalışacaksınız! Kovacağım sizi!' diye diye personelleri ezerdi. Hahah..." diyor. "Polisi arayacağııım!" Ben çığlık atmaya başlayınca, "Umarım çok acı çekmezsin ucube." diye fısıldayıp gidiyor. Arkasından yere düşürdüğüm bıçağı fırlatıyorum. Daha sonra koşarak kapıyı kapatıyorum. Nefes nefese Janice'i arıyorum. "Beni... Öldürecek... Eric..." Ama yutkunmaktan konuşamıyorum bile. "Şekerim sakin ol. Neler çeviriyorsun yine?" "Ben... Janice lütfen gel..." diyebiliyorum sadece. "Beş dakikaya oradayım bebek." Niçin ya? Ne yaptım ben onlara? Biri beni öldürmek ister, birileri küser...
Janice'in beş dakikası bir saati buluyor. Tam bir saattir ne arıyor ne soruyor. Sinir oluyorum. Suze olsaydı şimdi uçmuştu! Ben telefonda nefes alamıyorum, lütfen gel, diyorum, tınlayan yok! Keşke, keşke, keşke! Yine çirkin olsaydım, beş parasız olsaydım, saçma sapan, iğrenç giysilerim olsaydı, ama yanımda arkadaşlarım olsaydı. Mutlu olsaydım. Bunu söyleyeceğim aklımın ucundan geçmezdi. Nasıl olsa yarın gelecek diye kendimi avutmaya çalıştım. Belki şimdi arasam hemen gelir, dedim. Biliyordum gelirdi. Suze'a şu an, şu dakika hiçbir sebep söylemeden, gel, desem gelirdi. Ama rahatsız edemem. Ernest var, Martin var. Saat sekize gelince hazırlanıp Janice gelince de çıkıyoruz. Hani gelecektin, falan demiyorum. O da sormuyor. Bir soğukluk var. Janice arabayı sürerken havadan sudan konuşmaya çalışıyoruz, ama suratım asık, çok asık. Mutsuzum. Eğlenmiyorum. Masaya oturuyoruz. Öyle sıkıcı ki; akşam yemeği için geldiğimiz hâlde ayıp olur falan diye düşünmeden macaron sipariş ediyorum. Janice garip garip bakıyor ama bir şey söylemiyor. Hep susuyoruz zaten. Masa altından Amy'nin mesajda yaptığı aptalca esprilere sırıtıyorum. Bir adam gülmüş, karısı da lale, tarzı. Bilirsiniz. Sonunda Janice, "Becky neler dönüyor? Moralin bozuk gibi." diyor. Ben iç geçirirken birden öfkemi kontrol altına alamadığımı fark ediyorum. "Bir de soruyor musun ya? Ne moral bozulması? Fark ettiğine sevinmeli bile!" Öyle bir bağırıyorum ki mekândaki herkes, herkes susuyor. Bize dönüp bakıyorlar. Bu kez masadan ayağa kalkarak iki kolumu yana açıyorum, "Ne? Ne var millet? Niye öyle bakıyorsunuz?" Bir kaç kişi dışında önlerine dönüyorlar. Janice elleriyle ağzını kapatmış, gözleri dolu bir şekilde beni izliyor. Garsonlar başımıza toplanıyor. Siparişlerimiz gelince macaronları alıp fırlatıyorum. Masaya bir tomar para atıp, çantamı kaparak fırlıyorum. Tanrım. Ben demin neler yaptım öyle? Sanki ben, ben değilim. Biri beni kukla gibi oynatıyormuş gibi hissediyorum. Taksi falan bulamayınca otobanda yürüyorum. Durduk yere Janice'e bağırdığıma inanamıyorum. Öylece bıraktım ve gittim. Sonunda bir taksiye atladığımda bileklerimin ağrısıyla topuklularımı çıkarıyorum. Evime yakın bir çiçekçide iniyorum. Umarım yerde cam kırıkları yoktur. Bir de ayağımla uğraşamayacağım. Bir koşu saflığı temsil eden 10 adet beyaz güllerden iki buket yaptırıyorum. Anneminkinin kartına 'Özür dilerim kızlar! Sizi seviyorum.' yazıyorum. Onu annemin evine yollatıyorum, Janice'inkine ise sadece 'Özür dilerim. Beni affet lütfen ♡' yazıyorum. Daha fazla kibarlaşamayacağım. Janice'in evinin önüne geldiğimde çantamdan yedek anahtarları bulup açıyorum kapıyı. Gerçekten de dediği kadarmış. Bu ev baştan aşağı benimkinin kopyası gibi bir şey. Çılgınlık bu! Masanın üzerine buketleri, yanına da anahtarları bırakıp kapıyı kapatarak komşu eve geçiyorum. Yani benimkine. Evime girdiğimde içimde bir mutluluk oluyor. Kendimi yalnız hissediyorum. Hemen Amy'yi arayıp John'la randevu olayını konuşuyoruz yarım saat kadar. Bana çok zorluk çıkaracak sanmıştım ama hemen kabul etti. E-Bay'den Ernest için bir kaç oyuncağımsı şey alıyorum. Çocuk olarak başkasının evinde kalmak zor bir şey. Hele de eğlenecek zımbırtılardan yoksa. Hepimiz çocuktuk, kabul edelim. WhatsApp'tan gelen mesaj sesiyle irkiliyorum. Eric psikolojimi bozdu ya! Mesaj Luke'tan, "Her şey yolunda mı Becky?" "Evet! Teşekkürler. Sende durumlar nasıl?" "İyi gidiyor. :)" "Pekiii." "İyi geceler :)" deyince ben de acaba 'tatlı rûyalar yazsam mı diye düşünüyorum. Ah hayır. Çok saçma. "Sana da iyi geceler Luke :)" sonra çevrim dışı oluyor. Gecenin geri kalanını bilgisayarımdan ayakkabı alışverişi yaparak geçiriyorum. Tam beş adet de Valentino elbise aldım. Hepsi de birbirinden muhteşem.
Sabah altıda uyuyakalmışım, uyandığımda ondu. Kahvaltımı yapıp Doktor Rose'nin verdiği reçetedeki ilaçları almaya gidiyorum. Demir kapıyı çektiğimde Janice'in yanında bir kadınla spora gittiğini görüyorum. Ona yaptıklarımdan sonra şu an hâlâ melül melül bakıyor. Ben de gözlerimi tam zıt yöne çeviriyorum. Dün anahtarları masaya bırakmakla arkadaşlığımızın bittiğini îma etmeye çalışmıştım oysa. İlaçlarımı alıp eve döndüğümde John'un kapıda beklediğini görüyorum. "Selam Becky... Ben de seni bekliyordum." "Fark ettim John." Gülüşüyoruz. "İçeri gelsene." diyorum. Biz girer girmez telefonum çalıyor. "Sana da günaydın anneciğim." diyorum. Bana teşekkür ediyor, "Çiçekler süper ötesi tatlım. Sağ ol." "Rica ederim. Hoşçakal." "Hoşçakal." John bana zorla ananas suyu içirdikten sonra biraz Amy'den bahsetmemi istiyor. "Nesinden bahsedeceğim ki? Normâl bir genç kız işte John. Tanışınca öğrenirsin." diyorum. "Peki David ile olanlardan haberin var mı?" Ah hayır. HAYIR! HAYIR! NEREDEN? NASIL ÖĞRENDİ? Peki şimdi ne yapacağım?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alışverişkolik
Romanzi rosa / ChickLit"Hayatın hakkında hiçbir şey bilmiyorsun." diyordu kardeşim. ☆ Hayatının son üç yılını hatırlamayan Becky'nin gözlerini açtığında neler değişmiş olacak? Hiç tanımadığı insanlar birden en yakınları olmuş. Eee sonra?