18 Ağustos 2006
Yeni okulumun önünde içeri girmek için beklerken bir türlü ilk adımı atamıyordum. Okulun ardına kadar açık demir kapılarının önünde öylece beklerken arkamda arabasında durarak beni izleyen teyzemi endişelendirdiğimin farkındaydım fakat bu bile beni o ilk adımı atmaya teşvik edemiyordu.
Ailemin mezar işlemlerinin ardından eski evimizde kalamayacağımı düşünüp ailemden kalan son akrabam olan teyzemin de yardımıyla evimizi bir arkadaşına satarak bekar olan teyzemle kalmaya başlamıştım.
Teyzemin Daegu'nun başka bir bölgesinde yaşıyor olması da yeni bir okula kayıt olmamı gerektirmişti ve tamamen yeni bir başlangıç yapıyor olduğumun da bilincinde üzerimde, bariz belli olan bir gerginliğe sahiptim fakat bunu acilen de üzerimden atmam gerektiğini biliyordum.
Siyah kumaşın üzerine işlenmiş gümüş grisi amblemli okul eteğimin pilelerini sanki bir kusuru varmış gibi tekrardan ellerimle düzeltip içimden kendime destek vererek göklerde annem ve babamı iyi bir yere yerleştirdiğine emin olduğum Tanrı'dan bana yardım etmesini diledim. Diğerlerine karşı olan eksilerimi artıya çevirerek soy adımın hakkını vermeli, kendimi ezdirmemeliydim. Güçlü ve kendine güvenen bir karakter çizmeliydim insanların gözünde.
Okul hırkamın ceplerine ellerimi sokup bahçeden içeri girdim. Bahçeyi ağzına kadar doldurmuş olan öğrenciler belirsiz bir düzen içinde karşıdaki kürsüye çıkmış olan okul müdürünü dinliyor ya da dinliyor gibi yapıyorlardı keza bir çoğunun saçlarının ardına saklanmış kulaklıklarını görebiliyordum.
Aralarına karışıp önce yeni bir öğrenci olmamın da getirisiyle müdürü dinlemeye çalışsam da adamın balkon konuşmasına benzer bağırarak sarf ettiği uzun ve gereksiz konuşması on dakika geçmeden içimi baymış, bıkkınlıkla nefesimi dışarıya vermeme sebep olmuştu.
Kulaklıklarımı takarak en azından geçirdiğim zamanı daha verimli kullanabilmek adına cebimden daha önceden yazdığım ders programımın, dolap rakamımın ve sınıfımın yazılı olduğu kağıdı çıkararak kısaca göz attığımda bilgilerin biraz da olsun aklımda kalmasını umuyordum.
Kulaklığımla tamamen soyutlanmış bir haldeyken dışarıdan gelen sesler uğultular halinde yankılanıyordu. Kendimi müziğime kaptırdığım sırada müdürümüzün kulaklığın ardından bile duyulan kalın sesiyle irkilmiş, kulaklığımın tekini çıkartarak neler olup bittiğini anlamaya çalışmıştım.
Sınıflara çıkma talimatının ardından birçok öğrenci hiç de istekli görünmeyerek sınıflarına çıkmaya başlarken aralarına karışmış ve kendi sınıfımını bulduğumda da biriyle göz teması kurmaktan kaçınarak tek bulduğum sıralardan birine oturmuştum.
Şu ana kadar ki gösterdiğim çekingen tavırlarla kendimi ezilmemekten nasıl koruyacağım hakkında bir fikrim yoktu fakat kendini tanıtma kısmında söylediğim "Sadece Yoon Haru." cümlesiyle okulda havalı olarak tanınacağımı tahmin edebilseydim gelmeden önce bunun üzerinde en azından düşünür ve daha az saçma bir şey söylerdim.
-
26 Şubat 2007
Aklımda her daim sönük olarak kalan lise yıllarımın başlarındaydım. O zamanlarda sanki bu yıllardan hiç haz etmeyeceğimi biliyormuşcasına huysuz ve inatçıydım. Yıllardır dinmeyen ve her gün katlanarak çevreme fakat aslında en büyük acıyı bana veren öfkem ise beni yalnız bırakmayı düşünmüyordu.
Yemekhanede sürekli kullandığım ve artık seçili bir bölge haline gelmiş olan cam kenarındaki masamda sakince yemeğimi yiyordum. Yalnızdım, masada tektim ve dışardan sakin dursam bile dediğim gibi, öfkem içten içe zehirlerini saçmaya devam ediyordu. Yalnızdım fakat yalnız kalmamıştım. Bu, belki de o zamanlar benim insanlarla arama ördüğüm en net duvarlardan biriydi. Yalnız olmak kendi seçimimdi ve her ne kadar bu benim insanlardan uzak kalma stratejim olsa da okulumun mantıksız insanları bunu da yüceltmesini bilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goblet | yoongi
Fanfictionİçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi.