8| En taze filizlerimden biriydi

5.9K 496 121
                                    

28 Şubat 2013

SM Entertainment'ın yeni solosu parlıyor! Günlerdir çıkış yapması beklenen yeni idol Yoon Haru hakkında daha fazla bilgi için tıklayın. //www.korezin.kr

Menajerim Hyeong Min uzattığı telefonu kendine çekerken sızlayan gözlerimi dinlendirebilmek adına gözlerimi kapattım ve başımı geriye yasladım.

"Çıkışın ses getirdi."

"Çok çalıştım." Ağrıyan boğazım yüzünden sesim hırıltılıydı.

"Bu yetmez."

Kucağımdaki yastığı avuçlarım arasında biraz daha sıkarak başımı sola çevirdim. Şirkette geçirdiğim stajyerlik dönemimin uzun zamanı boyunca edindiğim en önemli bilgi, SM'in asla yeter demeyen aç gözlü bir yönetime sahip olduğuydu.

Menajerim Hyeong Min bir süre başımda dikilip benden düzgün bir cevap beklese de o kadar çok yorgundum ki ona bir cevap vermeyi hiç düşünmüyordum. En sonunda odadan çıktığını belirten adım sesleri ve çarparak kapınan kapıyla rahat bir nefes vermiştim. O adamdan hoşlanmıyordum.

Zihnimde belirgin siyahlık belirirken kasılı bedenim huzurla gevşemişti. Ona gideceğimi biliyordum. Ben her zaman ona giderdim.

-

Bir uçurumdaydım. Üzerimde boyu dizlerime gelen beyaz tüllü bir elbise vardı. Etekleri rüzgarda hafifçe dalgalanırken etrafımdaki her şey gibi bu elbise de çok donuk duruyordu.

Uçurum soğuk ve griydi.

Ölüydü.

Kenarındaki salıncağa ilişti gözlerim. Demirleri paslı, eski duran eski salıncak ölüydü.

Salıncak ölü, uçurum ölü.

Ben ölüyüm.

Adımlarım oraya ilerledi korkmadan, düşünmeden. Düşüncelerimi bugün yanıma almamıştım.

Salıncağa oturup ayaklarımı boşluğa uzattım. Yerimde yavaş yavaş sallanırken piyanonun o tanıdık sesi rüzgara karışmıştı.

Sonra sırtımda parmaklar hissettim. Soğuk, uzun ve kemikli parmaklar beni sallarken O'nun tanıdık kokusu burnuma doldu.

"Geldin."

"Geldim."

Başım geriye atıp saçlarımın rüzgarda uçuşmasına izin verdim.

"Sen hep gelirsin."

"Ben hep gelirim."

Hep böyleydi işte. Sözlerimi tekrarlamaktan hoşlanır, söz dizilimlerini kendi çapında etkisiz kılardı.


Parmaklar beni sallamayı bırakırken bunu bekliyormuş gibi ayaklarım anında yere bastı. Hareketlerimde mantık yoktu. Beynim yanımda o olunca işlevini kaybediyor, tüm hareketlerim istemsizce oluşuveriyordu.

Gri zemine oturduğunda sessizce arkasından ilerleyerek yanına oturdum. Saçları bu sefer mint rengiydi. Ona yakışıyordu. Ona her şey yakışıyordu. Yakışmadığını söyleyemezdim.

"Yoongi."

Adı dudaklarımdan benden habersiz dökülürken kafasını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi.

Bir insanın gülümsemesinde kaybolmak istenebilir miydi? O bunu istetiyordu.

"Bugün çıkışımı yaptım."

"Tebrik ederim. Hayallerin gerçek oldu."

"Yanımda olduğun için... teşekkür ederim Yoongi."

Yoongi gülümsedi. "Ben senin her zaman yanındayım. Bunu biliyorsun."

Konuşmadım. Konuşmadı. Sadece varlığı bile binlerce sözcüğe bedeldi.

O an neden yaptım bilmiyorum ama ona doğru yaklaştım. Bakışları bana dönerken ilk kez o her şeyi bilen ifadesinin yerini ufak bir şaşkınlık almıştı.

Nefesim yüzünü yalarken neden böyle yaptığımı sorgulayamayacak haldeydim.

Yoongi'nin bakışları kısa bir süreliğine gökyüzüne yükseldi ve daha sonra bana döndüğünde yüzünde sakin bir gülümseme vardı.

"Arkadaşların seni rahat bırakmayacaklar. Uyanma vakti."

-

Birinin omzumu dürtmesiyle gözlerim aralanırken Yoongi'ye yapacak olduğum şeyin şoku üstümdeydi. Ne halt etmeye ben...

Key homurdanmıştı. "Uyuduğunda seni uyandırmak ömrümden ömür götürüyor."

"Uyandırmayın o zaman." Kafamı geri yastığa gömerken eş zamanlı olarak birisi saçlarımı çekiştirmeye başlamıştı. Ağlarcasına yüzümü bastırdığım yastığın altından bir nebze de olsa çıkabilen boğuk sesimle "Uykum var dedikçe saçımı çeken aptal... rahat bırak beni!"

Bu sefer saçım yerine kulağıma değen sıcak parmaklar ve hemen ardından gelen acıyla sıçrayarak yerimden doğrulurken elimi kızardığını düşündüğüm kulağıma götürüp ovalamıştım. "Cani!"

Onew sahte bir sinirle kaşlarını çatarak bana baktı. Titreyip duran dudaklarından gülmesini bastırdığı belli oluyordu. "O senden büyük, saygını koru velet."

Dudaklarımı büzüp alttan alttan Onew'e baktım. "Oppacım beni neden uyandırdın acaba canımın içi?" Oppamın gülüyüm.

Key arkasına sakladığı poşeti kaldırdığında boş odada yankılanacak kadar yüksek sesle bağırmıştı. "Çıkış kutlaması için!"

Jonghyun'un elimden kaptığı yastığa uzanırken zorlukla gülümsemiştim. "Uyusak nasıl olur?"

Minho kollarımdan tutarak yattığım koltuktan kaldırmaya çalıştığında çabalarım faydasız da olsa debelenmiştim. "Ya bırakın da uyuyayım!" Yoongi'yi göreyim bir bırakın da.

Diğerleri başımda dikilirken Jonghyun da poşette bardakları çıkartıyor, bir yandan da bana bağırıyordu. "Senin konuşma hakkın yok artık!"

O gün itiraf edemesem de hayatım çürümeye başlamadan önceki en taze filizlerimden biriydi.

goblet | yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin