Siyah cenaze elbisemin eteklerini düzelterek korumaların açtığı kapıdan inerek arabanın kenarından geçtim ve korumalar eşliğinde binadan içeri girdim. Gözlerimde siyah güneş gözlüklerim vardı. Ağladığımı, fiziken olamasa bile nasıl ruhen öldüğümü hayranlarıma göstermek istemiyordum.
Arkamdan sayısız deklanşör sesi yükselirken, kenarda duran çiçeklere bakıyordum. Bacaklarım gibi ellerim de titriyordu. Arkamdaki çığlıkların yükselmesiyle geriye dönerken siyah büyükçe bir arabadan korumaları ile inen Bangtan'ı görmüştüm. Hepsinin üzerinde siyah takım elbiseleri vardı ve başları eğikti.
"Haru-ya." Min Yoongi boğuk sesiyle yanıma gelirken gözlerimi kırpıştırmıştım. Gözlerim çocukların üzerinde gezinirken bir çoğunun gözlerinin kıpkırmızı hatta Hoseok'un yüzünün dahil kırmızı olması onların da ağladığını gösteriyordu. Jonghyun'uma değer veriyorlardı.
Kameramanların her haltı saniyesi saniyesine kaydetmesini umursamadan gözlüğümü gözümden çıkartıp Yoongi'nin açtığı kollarının arasına girdim. Diğerleri de bize sarılırken, kocaman bir yumak olmuştuk. Bir süre öylece kalsak da kameramanların gözleri önünde olmamız beni iyice geriyordu. Sanki daha fazla gerilebilirmişim gibi...
"Hadi devam edelim." Yoongi kulağıma fısıldayınca aniden gelen dürtü yüzünden titredim ve başımı eğdim. Gözüme ilişen yakamdaki Jonghyun'un iğneli fotoğrafında parmaklarımı gezdirerek dudaklarımı ısırdığım sırada Namjoon'un omzuma dokunan eliyle silkelenerek hep beraber Jonghyun için ayrılmış odaya girerken bugün gerginlik ve üzüntüden ölmezsem bir daha ölmeyeceğimi düşünüyordum.
İçerde yere çökmüş ağlayan Taemin ve Minho'yu görünce gözyaşlarım son kırk sekiz saattir olduğu gibi yeniden akmaya başladı. Ama kriz geçirmeme sebep olan şey ise O'nun büyük resmini görmemdi. Benim canım Jonghyun'um meleksi gülüşüyle gülümsüyordu.
İçim parçalanmaya başlarken bizi çeken kameraları umursamadan dizlerim üzerine düşerek çığlık çığlığa ağlamaya başladım. Ellerimi acımasını umursamadan sert mermer zemine vururken bir yandan da titriyordum. Yoongi yanıma yaklaşıp beni kaldırmaya çalıştığında onu kendimden itip boğazım ağrıyana kadar bizi neden bıraktığını, onsuz yapamayacağızı haykırdım.
SM, YG ve JYP... hepsi buradaydı. Blackpink'ten Rosé yanıma gelip omzumu hafifçe sıkarak beni sakinleştirmeye çalışırken Red Velvet'ten Yeri de yanımdaydı. GOT7'dan Yugyeom ve EXO'dan Kai grupları adına taziyelerini vermişti. Suran'da yanımda duruyor, geçeceğini fısıldayıp duruyordu. Hepsi önemsizdi, giden kişi geri gelmeyecekti nasıl olsa. Hiçbir anlamı yoktu.
O gün saatlerce orada bekleyip durmadan ağladım. Yoongi yanımda sessizce bekleyip arada saçlarımı okşarken bile rahatlayamıyordum. Bana iyi gelecek tek kişinin bedeni ruhundan ayrılmıştı.
Akşama doğru herkes gitmeye başlamışken gözyaşlarımı silip ani bir kararla ayağa kalktım ve arkamdan seslenen kişileri umursamadan korumalarımla arabaya binerek onlara evime sürmelerini söyledim. Min Yoongi bile şu an için umrumda değildi.
Telefonum çalıyordu ama açmıyordum. En sonunda ağrıyan başımın daha da ağrımasına sebep olan telefonumu dayanamayarak tamamen kapattım ve girdiğim evimdeki odama çıkarak üstümdeki cenaze kıyafetlerini parçalarcasına çıkarttım. Jonghyun'un resmi parkelerin üzerine düşerken beni birkaç gün idare edecek küçük bir bavul hazırlamış, peşimden gelmek isteyen korumaları işten atmakta tehdit ederek arabama binmiştim. Seoul ve buradaki hatıralarım beni boğuyordu.
Boş olan yollarda hız kesmeden sürerek Seoul havalimanına vardığımda evden çıkmadan yarım saat önce aradığım özel uçağımın beklediği alana doğru ilerlerken beni tanıyan uçağımdaki hosteslerden birisi elimdeki bavulu almış ve uçaktaki yerime yönlendirmişti beni.
Rahat koltuğa oturarak gözlerimi kapattığımda başımda dikilip uçuş hakkında kısa bir bilgi veren hostesi dinlemiyordum bile. Tek istediğim şehirden uzaklaşmaktı şu an için. Daegu beni sakinleştirecek tek yer olabilirdi.
Dakikalar sonra uçak havaalanından kalkış yaptığında arkamda bıraktığım Min Yoongi bile kısa bir an için önemsizdi.
Her ne olacaksa olsun, şu an için sadece kafamı toparlamaya ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goblet | yoongi
Fanfictionİçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi.