19| Sadece varlığıyla bile fazlasıyla tehlikeliydi

4.7K 455 60
                                    

Alnımı piyanoya yaslayarak seslice nefes vermiştim. Kafam bu aralar çok doluydu. Piyanonun başına her oturduğumda zihni on yıl kadar bir süre önce onu gördüğüm ilk rüya kaplıyordu ve bundan kurtuluşu yok gibiydi.

"Sunbae, meşgul değilsen... bana yardım edebilir misin?"

Kafamı piyanodan kaldırdığımda çekingen bir şekilde bana bakan çocukla göz göze gelmiştim. Elinde birkaç nota kağıdı tutuyordu, stajyer olmalıydı. Oturduğum yerde sağa doğru kayıp elimle solumdaki yere vurmuştum. "Gel bakalım."

Kahverengi saçlı genç stajyer yanıma oturduğunda bakmam için uzattığı kağıtları elinden alarak yanlış yaptığı yerleri sade bir dille ona anlatmış ve ondan çalmasını istemiştim.

Stajyer çekingen bir şekilde tuşlara basmaya başlayınca gözlerimi kapatarak notaların uyumunu zihnimde hissetmeye çalıştım. Kulak tırmalayıcı bir kısım hariç kusursuz gibiydi.

"La yaptığın yeri sol yap bakalım."

Stajyer sonunda çalmayı bırakırken gözlerimi açıp ona baktığımda elini ensesine atıp gözlerini kaçırdı. "Sunbae bana bir şarkını çalabilir misin acaba? Senden dinlemek benim için çok önemli."

"Şarkı istiyorsan bana bir kalem vermelisin." Stajyer anlamadığını gösterircesine gözlerini kırpıştırarak bana baktığında avcumu ona doğru uzatmış ve açıp kapatmıştım. "Bir şarkı, bir kalem."

Cebinden çıkarttığı kalemlerden birini bana uzattığında kalemi elinden almış ve saçımı topuz yaparak kalemi saçlarımı sabit tutması için araya sıkıştırmıştım.

Kollarımı gererek gözlerimi yummuş ve üzerinde çalıştığım son şarkının notalarını piyano eşliğinde çalmaya başlamıştım. Şarkıyı çalarken stajyerin hayran bakan bakışlarını üzerimde hissetmeme rağmen aklımdan hiç çıkmayan Min Yoongi ile dudaklarım iki yana kıvrılmıştı.

Yazar anlatımı

Min Yoongi, son yudumlarını içmekte olduğu kahvesini kafasına dikerek dibindeki katılaşmış kahve tadını alana kadar içmeye devam etti. Dudaklarına bulaşarak dilinde acı bir tada sebep olan katılaşmış acı kahve ile yüzünü buruşturdu ve bardağı elinde sıkarak çöp kutusuna fırlattı. Buruşuk bardak çöp kutusuna tam ortadan girince hafifçe gülümsedi ve "Basket." diye mırıldandı.

Grubunun çalıştığı odaya doğru ilerleyecekken bir anda dursakmış ve ani bir istekle aklından özellikle şu sıralar hiç çıkmayan kızın çalıştığı odaya doğru yürümeye başlamıştı.

İçeri girdiğinde boş gördüğü oda kaşlarının havaya kalkmasına sebebiyet verirken kaşlarının önüne düşmüş olan saçlarını uçuşturan bir nefesi burnundan bıraktı. "Tanrım, nereye kayboldu bu?"

Odadan çıktığında kulağına dolan tanıdık piyano sesi ile adımları sesin kaynağı olan odaya ilerlerken açık olan kapıya yaslanıp siyah saçları kafasındaki kalemle topuz yapılmış olan ve rüyalarını tamamen işgal eden o kıza baktı. Gözleri kapalı bir şekilde narin parmaklarıyla beyaz tuşlara dokunuyordu. Aklına on yıl önce onu ilk gördüğü rüya gelirken gülümsedi. 'O bir melek.' diye düşündü Min Yoongi.

Sonra yanında oturup ona hayran bakışlarla bakan çocuğu fark ederken içinde büyümeye başlayan bir ateş olduğunu hissetti Yoongi. Stajyer olduğunu bildiği çocuk sinirlerini bozmuştu. Ona bakmasın istedi. Gözleri onun üzerinde olmasın istedi. Min Yoongi bu hayatta çok fazla bir şey istemiyordu.

Stajyer çocuk ona daha da yaklaşınca bir saniye olsun düşünmeden sinirle onlara doğru yürüdü. Piyanonun üzerindeki çocuğa ait olduğu belli olan kağıtları çocuğun kucağına bırakırken kolundan tutarak ona şaşkın bir şekilde bakan çocuğu kapıya doğru sürüklemişti.

"Dersiniz bitti."

Yoon Haru'nun bakışlarını üzerinde hisseden Min Yoongi'yi anlamsız bir telaş sararken dudaklarını büzerek yanına oturdu ve yeni boyattığı beyaz saçlarını karıştırarak gözlerini beyaz piyano tuşlarından çekmeden konuştu.

"Çal. Yani, şey çalar mısın?"

Haru gülümseyerek Yoongi'nin bu sevimli hareketlerine kıkırdadı. Kıkırdaması kulağını gıdıklarken Min Yoongi başını kaldırıp Yoon Haru'nun güneş gibi parlayan güzel yüzüne bakmıştı.

Haru ellerini tuşların üzerinde gezdirip notaların aklında koşuşturmasına izin verdi. Minik parmakları tuşlara dokunurken gözlerini kapattı ve hafifçe başını sallayarak kafasını sağa doğru eğdi.

Beyaz boynu tamamiyle gün yüzüne çıkarken Min Yoongi'nin bakışları çoktan oraya kaymıştı bile. Bembeyaz gözüken boynunu incelerken Yoongi yutkundu. Şu an için o beyaz ten ile ilgili oldukça kötü düşünceler besliyordu içinde. Gözlerini zorlukla oradan çekerek boynuna dokundurmayı çok istediği dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Yoon Haru hiçbir şey yapmasa bile Min Yoongi için fazlasıyla tehlikeliydi.

Yoongi aniden içinde yükselen anlamsız bir istekle uzun parmaklarını beyaz tuşlara dokundurdu ve gözlerini kapatarak Haru'nun melodisini bozmadan ona eşlik ederek çalmaya başladı.

Haru kendi melodisine karışan uyumlu melodiyle gözlerini açarken Yoongi'ye bakmış; bembeyaz saçları, saçları kadar beyaz teni ve pembe dudakları ile yutkunmuştu. Min Yoongi adeta Rönesans heykellerindeki melekler kadar güzeldi.

Dikkatini çeken o ince pembe dudaklardan gözlerini zorlukla ayırarak dudaklarını yalamış ve kendini tuşlara vermeye çalışmıştı. Min Yoongi sadece varlığıyla bile Yoon Haru için fazlasıyla tehlikeliydi.

Biten melodi ile Yoongi parmaklarını çekmeden gözlerini açmış ve ona bakan Haru'ya çevirmişti harelerini.

Min Yoongi karşısındaki kızın da ona aynı hisleri beslediğini bilmeden ona değerli bir mücevher gibi baktı.

Min Yoongi Yoon Haru'ya çok fena düşmüştü. Tıpkı Yoon Haru'nun da aynı şekilde ona düştüğü gibi...

goblet | yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin