Min Yoongi'ye tokat atıp bağırdıktan sonra arabama koşup buraya sürmüştüm. Gözyaşlarım yanaklarımdan fazlasıyla akarken hasta olmadığımı tekrarlayıp duruyordum. Ben hasta değildim ama o benden özür dilemek yerine bana bağırıyordu.
Elimin tersi ile yanaklarımdan süzülerek akmakta olan gözyaşlarımı silmiş, direksiyonu parmak boğumlarım beyazlaşıncaya kadar sıkmıştım. Gözlerimde biriken yaşlar yüzünden görüş açım kısıtlıydı.
Yan koltukta duran telefonum son otuz iki seferdir olduğu gibi tekrardan titreşmeye başlarken telefonuma bakmak yerine gözlerimi yoldan ayırmadım. Açmak istemiyordum, açmayacaktım da zaten.
Önümdeki yol uzundu fakat nerede ve nasıl bittiğini biliyordum. Yolun sonunda ardında sivri kayalıkların, sert dalgaların olduğu bir falez vardı. Orası yolun sonuydu.
Nefesim yine kesilmeye başlamış, yankısı şakaklarıma vuran dayanılmaz bir ağrı girmişti başıma. Her yer yavaş yavaş bir tünele dönüyordu.
Gözlerimi kırpıştırarak tüneli görmeyi engellemeye çalıştım fakat bu nafileydi. Yine o tünelin içindeydim ve tünelin sonundaki beni bu acılardan kurtaracak ışığı arıyor, umutsuzluğa kapılmamak adına beni yaşama tutunduracak bir dal arıyordum.
Ama bu tüneli aydınlatacak olan ışık kaynağım, beni hayata bağlayan tutunacak dalım yoktu, beni bırakmıştı ve artık bana mutluluk yerine derin bir umutsuzlukla dolu sonu gelmeyen bir acı veriyordu.
Bu tünelin bir çıkışı yoktu.
Umut bitmişti, yapayalnızdım.
Tünelin karanlığına yenik düşmüştüm.
Ayağım gaz pedalına daha da yüklendi ve bir zamanlar oldukça sevdiğim arabam kayalıklara doğru git gide artan bir süratle hızlanmaya başladı.
Onunla yaptığımız tüm o anlar, gözyaşlarım yüzünden bulanık olan gözlerimin önünden geçerken artık her şeyin bittiğini biliyordum. Perde kapanmış, oyun bitmişti.
Ve işte oradaydı. Kim Jonghyun. Benim melek ruhlu can dostum oradaydı. Eskiden hep yaptığı gibi kocaman gülümsüyordu. Tıpkı saçları gibi kıyafetleri de bembeyazdı ve elini bana doğru uzatmıştı. Beni bekliyordu ve ben de ona gidecektim.
Aniden sağ taraftan gelen sert bir darbeyle araba sola doğru savrulurken başım direksiyona çarpmıştı. Başım dönüp midem felaket derecede bulandığından ötürü alnımı açılmış olan hava yastığına yaslamıştım. Birkaç dakika sonra ise kapım açılmış ve kemikli eller beni kendine doğru çekmişti. Başım göğsüne düşerken gözlerimi kısıp yüzünü inceledim. Beyaz teni oldukça solgundu ve şakağından kan akıyordu. Cılız kollarıyla beni sarıp çenesini başıma yasladığında göğsünden yükselen kalp atışları kulaklarımda yankılanacak derecede hızlıydı.
"Şşşt, geçti güzelim. Ben yanındayım. Sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim."
Sesi sonlara doğru kısılırken, bedeni titremeye başladı. Yanağıma bir damla gözyaşı düşerken ellerini sırtımdan çekmiş ve yüzüne kapatarak ağlamaya başlamıştı. "Özür dilerim. Sensiz yapamam, yemin ederim sensiz yapamam ben Haru. Sen olmadan yaşayamam ben, sensiz olmaz güzelim."
Kollarımı bedenine sararak onu göğsüme çektiğimde Yoongi hıçkırarak ağlamaya devam ederken saçlarını okşayarak dudaklarımı boya yüzünden yıpranmış saçlarına bastırmıştım.
"Ben seni kaybetmekten çok korktum. Ölmenden çok korktum. Sana sarılamamaktan, seni öpememekten, kokunu içime çekememekten ve gülümsemeni bir daha asla görememekten korktum. Sikeyim çok korktum!"
Gözlerimi uçurum kıyısına çevirdim. Jonghyun silikleşiyordu. Tamamen silinmeden önce gülümsedi ve fısıldadı. "Sen onunla kalmalısın."
"Yanındayım Yoongi. Beni kaybetmeyeceksin."
"Özür dilerim. Çok özür dilerim. Ama bunları telafi edeceğim. Benimle kal. N'olur benimle kal. Sensiz yapamam."
"Seninle kalacağım."
Yoongi belimden kavrayıp beni kendine çekti. Nefeslerimiz birbirine karışıp burunlarımız çarpışırken, dudaklarıma fısıldadı. "Seni seviyorum." duraksadı. "Hayır, sana âşığım."
Dudaklarını dudaklarıma bastırıp beni tüm gözyaşlarıyla, acısıyla ve pişmanlığıyla öptü. Ayrıldığımızda titrek bir nefes bıraktım aramıza. "Seni seviyorum aptal ama beni çok sinir ediyorsun."
Kahkaha attı. "Bu iyi bir şey değil mi?"
"Bilmem, öyle mi?"
"Öyle sanırım."
Rüyalar ruha açılan pencerelerdir derler. Benim rüyalarımda hep sen vardın.
İçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi.
Her hikaye gibi bunun da elbet bir sonu var. Ama sevgi kalıcıdır. Sevgi yüreğimizdedir. Ailenizin kıymetini bilin ve onları üzmeyip çokça sevin. Çünkü aile her şey demektir. Yaşam böyle sevdalar için boş verilemeyecek kadar değerli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goblet | yoongi
Fanfictionİçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi.