26| Verilen en güzel hediye

4.4K 423 114
                                    

Bacaklarımda hissettiğim gıdıklanma hissiyle gözlerimi güne aralamıştım. Parmaklarım gözlerime giderek alışkanlık gereği gözlerimi ovuştururken çarşaflarımın çok yumuşak olduğunu ve gıdıklandırdığını düşünüyordum. Ayrıca çok da sıcak tutuyorlardı.

Özel bir yerden sipariş ettirdiğim standart boylara göre oldukça büyük olan yatağımda gerinmek için bacaklarımı kıpırdatmayı denediğimde bacağımı kendine çeken bir şeyin olduğunu fark ettim. Gözlerim anında açılırken kafamı kaldırarak bacaklarıma baktığımda anın şokuyla çığlığım tüm evde yankılanmıştı.

"YAAAHHHHH! JİMİN! JUNGKOOK! TAEHYUNG!"

Ayaklarını suratıma uzatmış Jeon Jungkook sağ bacağımı kollarıyla sıkıca sarmıştı ve sıcak nefesi beni gıdıklıyordu. Aynı şekilde Kim Taehyung da sol bacağıma yastık gibi sıkıca sarılmış ve tam bir koala gibi bacaklarını da bana sarmıştı. Park Jimin ise kollarını belime sarmıştı ve kafası karnımdayken bacakları hafifçe yatağın dışındaydı.

Haykırmamı duyan diğerleri odaya doluşurken en son giren Min Yoongi'nin gözleri hâlâ kapalıydı. Kaplumbağaya benzeyen surat ifadesiyle kedi gözleri açılıp kapanıyordu. Seokjin zaten karmakarışık olan saçlarını iyice karıştırmış ve gözlerini açık tutmaya çalışırken oluşturduğumuz manzaraya boş boş bakmıştı. "Sabah sabah bu ne gürültü?" Yeni uyandığından dolayı sesi hırıltılıydı.

Yoongi gözlerini açıp kapatarak bana bakmaya başlayınca bir an için üç çift kol tarafından sıkıca sarıldığımı unutmuş ve onun bu tatlı haline karşın zavallı kalbim teklemişti. Sabah uykudan yeni kalktığı zaman çok güzel görünüyordu.

Yoongi uyku mahmurluğunu üzerinden atamamanın verdiği rehavetle boğukça konuşurken durdu. "Ne sikime olay çıkartı-"

Gözleri yavaşça üzerimizde gezindi. Jungkook tavşan gibi burnunu oynatarak uykusuna devam ederken, Taehyung ve Jimin ise ölü gibi yatmaya devam ediyorlardı.

Namjoon kafasını Hoseok'un omzuna yaslamış bir şekilde gözlerini irileştirdi. "Durumun rezilliğinden önce hangisini çekip alacağıma bile karar veremiyorum. Hobie, bir fikrin var mı?"

"Uyanması en zor olan kişi Kook olduğundan onu sona bırakalım bence."

İkisi de kafalarını sallayıp yanıma yaklaşırken, Yoongi halen dehşetle bize bakmaktaydı. Hoseok kollarından, Namjoon ise bacaklarından tutup Kim Taehyung'u benden ayırmaya çalışırken Taehyung homurdanarak bana daha sıkı sarıldı.

"Siktiğimin andaval uzaylısı bıraksana kızı!"

Seokjin ters ters Namjoon'a bakmıştı. "Namjoon sakin ol. Taehyung sende ben kafanı keselemeden önce bırak kızın bacağını."

Sonunda Taehyung üzerimden alınıp gürültüyle parkelerin üzerine düşmesi umursanmadan yere fırlatıldığında gözlerini açmış, tavana boş boş bakmaya başlamıştı. "Niye yerdeyim?"

Yoongi dakikalar sonra yaşadığı kısa süreli şoktan sıyrılarak dibime girdi ve sakız gibi bana yapışmış olan Jimin'i sinirle benden uzaklaştırdı.

"Hyung n'apıyorsun ya?" Jimin ensesinden yakalanmış bir kedi kadar masumca hyunguna bakarak sormuştu.

"Kes sesini velet. Hyung onlarla ilgilen."

Seokjin elini, Yoongi'nin iteklemesiyle kafası Taehyung'un kucağına düşmüş olan Jimin'in ensesine attı ve ikisini birbirinden ayırdı.

"Siz serseriler uyuyacak başka yer bulamadınız mı?"

"Ama hyu-"

"Susun, bugün kahvaltıyı siz hazırlayacaksınız. Hadi yıkılın karşımdan."

Jimin ve Taehyung boyunları bükük odadan çıkarken şimdi hepsi Jungkook'u benden ayırmaya çalışıyordu. Namjoon en sonunda Jungkook'u saçlarından kavrayarak çekiştirdiğinde Jungkook hızla doğrulmuş ve bizden uzaklaşmıştı. Yüzündeki dehşet ifadesiyle birlikte elleri koyu renkli saçlarındaydı.

"Hyung saçlarıma niye böyle bir eziyet yapıyorsun ya?"

Seokjin terliğini çıkarıp Jungkook'a fırlatınca, yaramaz tavşan anında ortadan tüymüştü.

"Git de mutfakta kahvaltıyı hazırla!" Seokjin arkasından bağırırken bense sonunda serbest kalmanın verdiği rahatlıkla kafamı yastığıma gömerek uyumayı denemiştim.

Diğerleri bu halime gülüp odadan çıkarken kapımın kapatıldığını duymamla daha rahat bir pozisyon almıştım. Ellerimi yastığın altına koyduğum sırada belime dolanan kemikli eller ile kalbim hızlanmış, midemde ejderhalar İspanyol dansı yapıp ateş püskürtürken Min Yoongi bana iyice yaklaşmıştı.

"Dün gece, hatırlıyor musun?"

Yutkundum. Mantıklı olan reddetmekti fakat yapamayacağımı da biliyordum.

"Evet."

Yoongi gözlerindeki tehlikeli parıltılarla yüzünü benimkine yaklaştırdığında istemsizce dudaklarımı yaladım. Sırıtarak o da benim yaptığımın aynısını yapınca açıkça benimle oynuyor oluşu sinirlerimi bozmuştu.

"O zaman dün bana ne yaptığını da biliyorsun." Benimle böyle oynayamazsın Min Yoongi.

Hızla üstüne çıkıp gözlerimi gözlerine diktim. Bacaklarımı karnının iki yanında serbest bırakırken gözlerini istila etmiş olan şaşkınlık ifadesi beni gülümsetmişti.

Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Gözleri kararırken yutkundu. "Dün ne yaptığımı bilmezken şu an biliyoruz çünkü uyanığız. Ardına saklanacak bir bahanem yok, ki buna gerek de yok."

Ellerimi çenesine gezdirdim. Yoongi ise ellerini yanağıma götürüp okşamıştı. Yüzümü yüzüne iyice yaklaştırdığında yutkundu fakat geriye çekilmedi. Gözleri zifti aratmayacak şekilde kararmıştı. Benim yapmama fırsat vermeden dudaklarımızı birleştirdiğinde içim titredi.

Min Yoongi, bana en güzel hediyesini vermişti.

goblet | yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin