Park Jimin tüm grup üyelerini sırayla tanıtmaya başlarken bakışlarım onlarda olsa bile aklım çok daha farklı bir yerdeydi.
Koyu saçlara ve tavşan dişlerine sahip çocuğu göstermişti önce. "Bu Jungkook, bizim maknaemiz." Jungkook'un hemen yanında duran gri saçlı üyeyi gösterdiğinde gülüşü bana tanıdık gelse de fazla üzerinde durmamıştım. "Bu Taehyung. Onu çok seveceksin noona, gerçekten eğlenceli biridir." Biz geldiğimizde aynanın karşısında dans etmekte olan kızıl saçlı oğlanı göstermişti. "Bu da Hoseok hyung. Üzgün olursan onunla konuş noona. Seni hangi durumda olursan ol mutlu edecektir." Hoseok'un yanında duran ve oldukça geniş omuzlara sahip, dolgun dudaklı üyeyi işaret etmişti şimdi de ufak parmağı. "Seokjin hyung sana aç kaldığını söylediğin an seni kendinden geçirtecek güzel yemekler yapar." Seokjin'in yanındaki bilgin bakışlara ve derin gamzelere sahip olan oğlanı işaret etmişti bu sefer. "Ve bu da Namjoon hyung, liderimiz."
Saygılı olmam gerektiğinin bilincinde hafifçe karşılarında eğildim. "Tanıştığıma memnun oldum. Ben Yoon Haru." Aklım halen Yoongi'deydi. Bu grubun bir üyesi değil miydi yoksa?
Jimin kahkaha atınca dikkatim ona çevrildi. "Ah noona buradaki herkes seni çok iyi tanıyor zaten." Gözleri sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi arkadaki koltuğa takıldığında hissedilebilir gerginliğinden ötürü sesinin tonu bile değişmişti. "Hyung boyun kısa olduğu için seni göremedim, üzgünüm. Noona şu arkadaki koltukta yatan kişi de Yoongi hyung."
Yoongi gözlerini açmadan konuştu.
"Velet senden daha uzunum." Gözlerini açarak koltukta doğruldu ve direkt bana baktı. Gözleri her gece rüyamda gördüğüm o çocuğun aksine kutuplar kadar soğuktu. "Sen, çok ses çıkartmamaya çalış." Sırtını dönerek koltuğa tekrardan yattığında Jimin saçlarını karıştırıp dudaklarını ıslattı. "Yoongi hyungun kabalığı adı senden özür dilerim noona. Uykusuna çok düşkün ve uyandırıldığı zaman biraz... çekilmez oluyor."Kaşlarımı çatmamak ve bir ağız dolusu küfrü suratına savurmamak inanın benim için oldukça zordu. "Önemsiz." Sesim gerçekten soğuk ve mesafeli çıkmış olsa gerek ki Jimin irkilmişti.
"O zaman sana odanı göstereyim noona. Yorgun görünüyorsun, şirketin koltukları rahattır. Orada uyuyabilirsin."
Ek bir şey söylemeden odadan çıkmış ve biraz yürüdükten sonra beni, kendi odam olduğunu düşündüğüm bir kapının önünde bırakmıştı.
"Hyungum için tekrardan özür dilerim."
İç çektim. Canım yanmıştı. "Sorun yok Jimin."
Ama sorun vardı. Çok büyük bir sorun vardı.
-
Her yerin papatyalarla dolu olduğu yemyeşil bir yerdeydim. Kuşlar neşeyle cıvıldarken yine arkadan mutlu bir tonda piyano sesi geliyordu.
Temiz oksijenden derin bir nefesi ciğerlerime çekip bu göz şöleninin tadını çıkardım. Gözlerim uçsuz bucaksız görünen bu papatya cennetini tararken, az ileride papatyaların arasında oturan beyaz saçlı çocuk ile gülümseyip yanına ilerledim.
Yanına oturup ne yaptığına baktım. İnce ve kemikli parmakları ile papatyaları nazikçe topluyor ve kucağına koyuyordu.
"Yoongi-ya, ne yapıyorsun?"
Yoongi kıkırdadı. Küçük bir yel beyaz saçlarını savururken, burnuma tarifi imkansız bir koku doldu. O'nun kokusu...
"Cevabını görüyorsun."
Bir tane papatya koparıp yapraklarına baktım. "Ne yapacaksın bu papatyalar ile?"
"Bekle biraz. Göreceksin."
O, biçimli elleri ile papatyaları toplarken bugün yaşananlar aklıma doldu.
"Yoongi-ya."
"Hm?" Topladığı papatyaları birbirlerine geçiriyordu.
"Bugün gerçek seni gördüm."
Papatyaları birleştirmekte olan o çok sevdiğim parmakları duraksadı çok kısa bir an. Sonra işlerine devam ettiler.
"Nasıl buldun peki beni?"
Gözlerimi elimdeki çiçekten ayırmadan tek tek yapraklarını koparmaya başladım. "Nasıl desem... biraz soğuk, sevimsiz, umursamaz ve huysuz."
Yoongi diş etleri gözükecek şekilde kahkaha attı. "Onu tanıdıkça farklı biri olduğunu göreceksin."
Bitirmiş olduğu papatyadan tacı nazikçe başıma geçirdi.
"Yoongi... o nasıl sana bu kadar benzerken aynı zamanda da senden bu kadar farklı olabilir? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goblet | yoongi
Fanficİçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi.