"Siktir Joon!"
Mutfaktan gelen şangırtı sesiyle panikle yerimden kalkarak mutfağa doğru ilerlerken bir yandan da kendimi olabilecek en kötü senaryoya hazırlıyordum. Aslında Kim Namjoon'u birazcık bile tanıdıysanız bilirsiniz; Namjoonie'nin IQ'sü tavan yapmış olmasına rağmen sakarlık seviyesi de tavan yapmıştır ve onunla arkadaş olduğunuzda bu özelliğini en yakın zamanda size uygulamalı olarak gösterir.
Elindeki boş bardakla, yerdeki diğer bardağın parçalarına hüsranla bakan Namjoon ve onun yanında elleri yüzünü kaplamış olan Yoongi'yi gördüğümde hızla yere eğilerek Namjoon'un toplamaya başladığı cam kırıklarını toplamaya başlamıştım. "Namjoon-ah, neden içeriye geçip Kook ve Tae'nin oynadığı oyuna dahil olmuyorsun? O sırada ben de buraları temizlerim."
Namjoon ellerini pantolonuna silerek yüzündeki mahçup olmuş ifadeyle saçlarını karıştırdı. "Pardon noona ve şey... oyun oynamak için biraz yorgunum da acaba nerede uyuyabilirim?"
"Üst katta koridor sonunda misafir odaları var. Onlardan birinde uyuyabilirsin. Ayrıca dolaplarda erkek pijaması vardır. Onları da giyebilirsin yani. Jonghyunie ve Seokjin de uyuyorlar, sessiz olmayı unutma."
"Sağ ol noona."
Namjoon'u mutfaktan dışarı çıkarttıktan sonra geri kalan parçaları toparlayıp yeri süpürmüştüm ve şimdi de ellerimi yıkıyordum.
"Bir yerini kesmedin değil mi?" Ben tüm bunları yaparken çenesini kapatıp başımda bekleyen Yoongi sonunda sessizliğe dayanamamış olmalıydı.
Elimi mutfak havlusuna silerken kalçamı tezgaha yasladım ve Yoongi'ye baktım. "Sakar birisi gibi mi duruyorum oradan?" Sırıtarak bana yaklaştı ve ellerini kalçamın yanından tezgaha koydu. Yüzü yüzüme bu kadar yakınken nefesimin kesilmeye başladığını hissedebiliyordum.
"Hmm... fazlasıyla."
Öfkem alev alev yükselmeye başlarken ellerim fazla boyanmaktan yıpranmış ama halen yumuşacık olan saçlarının arasına dalmış ve tutamları sertçe çekiştirmiştim. "Yah, haddini bil Min Yoongi!" Ellerini anında tezgahtan çekerek saçlarına götürmüş, alt dudağını sarkıtarak bana bakmıştı. "Acımasız cadının tekisin!"
Omuz silktim. "Eh, bunu da beni kapacak olan düşünsün."
Kaşlarını çatarak kollarını göğsünde kavuşturdu. "Seni kapacak olan kimmiş?" Sen.
"Tarihin en geniş fanboy kitlesine sahip olan idolü olabilirim."
"Ben de Haruman sayılırım."
"Yani?"
"Yanisi seni kapacak olan biri olamaz mıyım?" Senden başkası olamaz.
Tek kaşımı kaldırdım. Min Yoongi bu kez kartlarını açık oynuyordu. "Kapman için bana karşı bir şeyler hissetmen gerekir."
Ellerini tekrardan tezgaha yaslayarak yüzüme doğru eğildi. "Gerçek şu ki Yoon Haru, sana kar-"
Kapının önünde dikilip sahte bir şekilde öksüren Jung Hoseok ile kendime gelirken, elimi Yoongi'nin göğsüne koyarak bana yeterli alanı sağlayacak şekilde ittirmiş ve kollarının arasından sıyrılıp koşar adımlarla içeri geçmiştim. Yanaklarımın yandığını hissedebiliyordum.
Yoongi de arkamdan gelirken Hoseok'a omuz atmayı ihmal etmemişti. "Ciğerin çıksın Hoseok."
Salona girdiğimde az önce mutfakta hiçbir anormal şey yaşamamış gibi rahat davranmaya çalışarak Onew'in yanına gidip oturmuş ve ayaklarımı Taemin'in kucağına koymuştum. Taemin her ne kadar bu hareketimden nefret ettiğini yüzlerce kez dile getirse bile artık karışmıyordu. "Şimdi ne yapıyoruz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goblet | yoongi
Fanfictionİçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi.