"Sahne için son 10 dakika."
Kulağında kulaklık bulunan kadın sahne arkasındaki minik kulise girip bizi her dakika başı yaptığı gibi bilgilendirirken, menajerim Han Se Kyung bu kutu kadar daracık odada terleyip de makyajım akmasın diye elindeki çiçek desenli yelpazeyi bana doğru sallıyordu. Bangtan ve SHINee birlikte sohbet ederken bense makyajım yapıldığı için sabit durup bizimkilerin konuşmalarını dinlemekteydim.
"Sahne için son 5 dakika."
Görevli kadın yine içeri girip duyurusunu yaptığında artan gerginliğimle birlikte sürekli bunu hatırlatıyor olması artık iyice sinirlerimi bozmuştu. Makyajım bittiğinde Se Kyung telaşla yanıma gelip unuttuğu mikrofonu takarken bu odadaki en gergin kişi olmadığımı bilmek biraz da olsa moral vericiydi.
Hâlâ sohbet etmekte olan bizimkilere döndüm ve ellerimle kışkışladım. "Hadi beyler sizi sahne önüne alalım."
Jimin kapıdan çıkmadan önce parmaklarıyla finger heart yapıp kocaman gülümsedi. "Noona sen yaparsın!"
Taehyung ve Jungkook da ellerindeki yaprak şeklinde olan lightstick'lerimi salladılar. Kolları lightstick'ler ile dolu olduğu için kapıyı onlara Hoseok açmıştı.
Namjoon da omzumu sıvazlayıp SHINee ile dışarı çıkarken gözüm en arkadan ilerleyen Min Yoongi'ye takıldı. On dakikadır ortalarda yoktu ve geldiğinden beri gözleri koltuktaki pelerinli adam olacak olan stajyer çocuğun üzerindeydi.
"Son 2 dakika!"
Görevli içeri girip bağırınca Se Kyung beni itekleyerek sahnenin altındaki basık kısma sürükledi. Eğilerek sahne altında yürümeye başladığımda etraftakiler bir koşuşturmaca içerisindeydi.
"Son 1 dakika!"
"Tanrım pelerinli o velet nerde acaba?! Biri onu bulsun!"
Arka planda dans edecek yirmi bir dansçı hazırken gözlerim stajyer çocuğu aradı.
"Son 45 saniye!"
Se Kyung sinirden çığlık atarak pelerinli çocuğu bulamayanları azarladı.
"Son 30 saniye!"
"Lanet olsun, bulun o zibidiyi!"
Menajerim bana döndüğünde eğilerek kıyafetlerimdeki olmayan pürüzleri düzeltmeye başlamıştı. Deri pantolonumun düşmüş belini yukarıya çekiştirmiş ve beyaz gömleğimin eteklerini sanki olabilirmiş gibi pantolonumun içine daha fazla sokuşturmuştu. Endişeli olduğunda kendini bir şeyleri düzeltmeye veren Menajer Han, gömleğimin göğüs kısmının altındaki siyah deri kemerleri düzeltmiş ve son olarak ellerimdeki parmaksız transparan eldivenlerin gevşek olan kemer kısımlarını sıkılaştırmıştı. Se Kyung'un alnı terden dolayı parlıyordu ve beş dakika öncesine kadar bana sakin olmamı söyleyen kişiyle şu an için uzaktan yakından alakası yoktu.
"Son 3 saniye!"
Kafasına pelerininin başlığını geçirmiş olan stajyer sonunda geldiğinde Se Kyung sevinçten ağlayacak gibiydi.
"Son 2 saniye!"
" Son 1 saniye ve... Sahne hazır!"
Sahnenin kararmasının ardından sahneye hızlıca geçiş yapıp dizlerimin üstüne çöktüm ve kafamı eğerek bukleler halindeki uçları beyaz saçlarımın önüme dökülmesine izin verdim.
Intro şarkım Who Are You? çalmaya başlarken konser alanını Haruman lightstick'inin beyaz, sarı, kırmızı, mor ve yeşil renkleri aydınlatıyordu. Spot ışık üstümde yandığında bir süre hareketsiz kalıp tezahüratları dinledim.
"YOON HARU! YOON HARU!"
"HARU! HARU!"
Bir anda kafamı geriye atarak yüzümü açığa çıkardım ve yavaşça doğruldum. Elimi boşluğa uzatıp tamamı vokal olan şarkıya başladım.
Kışın yalnız başıma üşürken,
Hıçkırıklarımı saklayacak kimsem yokken,
Gözlerimden akan gözyaşlarımı silen yokken,Elimi kendime çekip kalbime bastırdım. Sesim kırık çıkıyordu.
Sonra sen geldin.
Söylesene sen kimsin?
Kimsin?
Kimsin?Şarkıyı büyük bir başarıyla bitirip Stranger Boy'u da sunarak herkesin favorisi olan First Dream'e geçtim. Özellikle Stranger Boy'da fazlasıyla aktif olan pelerinli stajyer çocuk rolünü fazlasıyla iyi beceriyordu, hatta dans konusunda benim kadar iyiydi.
First Dream melodisi çalmaya başlarken yavaş adımlar ile sahnenin en ön kısmına yürüyor, bir yandan da vokal başlangıcı söylüyordum.
En öne geldiğimde çığlık atan hayranlardan bazılarına gülümsediğim sırada gözlerim korumaların önünde duran üyelerin arasından Min Yoongi'yi aradı.
Yoongi yoktu.
Kaşlarımı çatmamaya çalışarak birden arkamı döndüm ve pelerinli ile yüz yüze geldim. Sözleri söylerken elimi ona doğru uzatıp tam dokunacakken bileğimi tutup kendime çektim ve başımı hayır anlamında iki yana salladım.
Birden sesimin desibelini yükselterek rap kısma geçiş yaptığimde pelerinliyi geçmiş ve hırsla rapimi söylerken bedenimi ani bir hareketle hayranlara döndürmüştüm. Pelerinli arkama geçip ellerini belime sardığında vokal kısmına girmiş ve başımı geriye atarak omzuna yaslanmıştım. Sesimin tonu git gide düşerken elim boğazıma sarılıydı.
Pelerinli bir anda beni bırakınca şarkının son kısımları gereği dizlerimin üstüne düştüm ve son kısmı herkesin duyabileceği şekilde fısıldadım.
İlk rüyam, düşüyorum görmüyor musun?
Başımı eğdiğim sırada sahne kararınca vakit kaybetmeden yerimden çabucak kalkarak kenardaki su şişelerinden birisini almış ve kafama dikerek sonuna kadar içmiştim.
Biten şişeyi kenara atarak yerime geçmiş, performansım için ışıkların yanmasını beklerken sahne işi bitmiş olan pelerinli yanımdan geçmişti. Son şarkıda kısa bir süre ona ihtiyacım vardı sadece.
İki şarkıyı daha seslendirip albümün Outro şarkısı olan A Way On My Eyes'a başladım. Tamamı rapten oluşuyordu ve söylemeliydim ki en zevk veren de buydu.
Bu şarkıda pelerinlinin etrafında dönüyor ama pas vermiyordum. Pelerinli ise şarkının sonunda pes etmişlikle boynu bükük bir halde siyah dumanların arasında gözden kaybolmuştu.
Fanlara öpücük göndererek el salladım. "Sizi seviyorum Haruman!"
Çığlıklar eşliğinde olumlu yanıtlar alırken gülümseyerek sahneden indim. Anında biri tarafından boynuma havlu verilirken bana uzatılan şişeden doyasıya su içmiştim.
İlerde benim gibi su içen pelerinliyi görünce gülerek yanına ilerledim. "Hey velet, bu akşam gerçekten iyiydin."
Pelerinli bana doğru dönerek yüzünü tamamiyle örten başlığını çıkarttığında elimdeki su şişesi yere düştü.
Beyaz saçları terden alnına yapışmış olan Min Yoongi haylaz gülümsemesiyle bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
goblet | yoongi
Fanfictionİçinde zehir olduğunu bildiğim halde içtim sen denilen kadehi.