( Standing Egg - Run away )Ertesi gün, Hyejoo ve Chaewon kankalık kanunlarını yazan kişiye sövüyordu. Yani kim başlatmıştı bu "kankalar birbirini yalnız bırakmamalıdır" akımını? Neden Jiwoo yarım saattir Sooyoung'u takip ederken onun peşinde olmak zorundalardı ki? Okulun etrafını tavaf etmekten eğitime tapar hâle gelmişlerdi resmen.
Jiwoo ise arkadaşlarının bu hâlini önemsemeksizin bir ağacın arkasına saklanmış, arkadaşlarıyla sohbet eden Sooyoung'u izliyordu. Yemekhaneden sonra hiç konuşmamışlardı, mesaj bile atmamıştı büyük olan. Bu durum Jiwoo'yu sadece daha çok kırıyordu.
"Dün abartılı tepki vermedin mi?" Jinsoul birden sormuştu ve Sooyoung'un tepkisine bakılırsa bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Bir süre dalgınca yere baktı. Fakat bakışlarını yerden kaldırdığında bile ağzını açmadı.
"Jinsoul doğru söylüyor. Kızı o kadar aşağılamana gerek yoktu. Belki böceklerle ilgili kötü bir anısı vardır o kadar korkmasını gerektirecek? Bilmiyorum, korktuğu hâlde yardımcı olmaya çalıştı. Hem sen sanki korkmuyor musun?" Jungeun'ın niyeti onu sıkıştırmak değildi. Sadece arkadaşının o tavrını gereksiz bulmuştu.
Böylece Sooyoung da yanaklarını şişirip sonunda konuştu. "O an bana ne oldu bilmiyorum. Patlayıverdim işte. Aslında korktuğu için miydi...Onu bile bilmiyorum. Onu çok kırmış olmalıyım." Şimdi bakışlarını tekrardan yere indirmişti. Sesinden pişman olduğu anlaşılıyordu.
"Şu Jiwoo değil mi? Hadi gidip özür dile." Jinsoul ilerideki ağacın yanında duran arkası dönük Jiwoo'yu işaret etti. Sooyoung çabucak kafasını kaldırdı.
Chaewon sonunda sıkılarak konuştu, "Neden hâlâ burada dikiliyoruz? Neden yanına gidip konuşmuyorsun?" Böylece Jiwoo da sonunda gözlerini biricik aşkından ayırıp arkadaşlarına bakabilmişti. Yine de Hyejoo ve Chaewon'un hâli ona bir şey ifade etmemişti.
"Çünkü kalbimi yine kırdı ve yanına gitmeyerek bunu fark etmesini istiyorum."
Hyejoo'nun bu durumla bir sorunu yoktu. Elbette trip atmak Jiwoo'nun en doğal hakkıydı. Fakat anlayamadığı bir şey vardı, "Ama neden sabahtan beri onu takip ediyoruz? Tribini sınıfta da atabilirsin."
Kim Jiwoo'nun cevabı gecikmedi, "Çünkü onu görmeden yaşayamam."
Onu görerek yaşayabileceğinin de garantisi yoktu oysa. Çünkü tanıdık sesten adını duyduğunda pek de normal bir tepki vermemişti."Jiwoo!" diye seslenmişti Sooyoung. Tüm ihtimalleri göze aldığını düşünüyordu bunu yaparken. Jiwoo kızgın olabilirdi, öyleyse sinirini kendisinden çıkarmasına izin verecekti Sooyoung. Küçük olan çok üzgün olabilirdi, öyleyse gönlünü almak için her şeyi yapacaktı büyük olan. Ama yanılıyordu, tüm ihtimalleri düşünmemişti. Ve şu an tam da düşünmediği ihtimal gerçekleşiyordu. Kim Jiwoo arkasına bile bakmadan koşmaya başlamıştı.
Bu muhtemelen suçüstünde yakalandığı için geliştirdiği bir çeşit savunma mekanizmasıydı. Zira arka kapıdan okula girdiğinde rahatlamıştı. Koridorun sonuna geldiğinde köşeyi dönmeden sırtını duvara yaslayıp soluklandı. Sooyoung onu tanımış olamazdı değil mi? Sonuçta Jiwoo diye seslendiğinde normalde durup bakardı Jiwoo. O yüzden başkasıyla karıştırdım diye düşünmüş olmalıydı.
Ne sempatik, romantik değil mi? Ama birazdan bu romantik komedi filmi korku filmine dönüştü. En azından ilk birkaç saniyeliğine Jiwoo için. Sırtını yasladığı duvardan nefes alışverişi sesleri geliyordu. İlk başta bu seslerin kendisine ait olduğunu sandı ama hayır, nefes almayı bıraktığında bile ses devam ediyordu. Şimdi ikinci ihtimal gün yüzüne çıkıyordu :
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Strawberry That Fell In Love | ChuuVes✔
FanficÇapkın geçinen Kim Jiwoo'nun âşık olması için üç saniye yetmişti.