( NCT 127 - 0 Mile )
Sooyoung yorgun bir günün ardından eve dönmüştü. Kapıyı ardından kapatırken seslendi, "Karıcığım!"
Cevap gecikmedi, "Mutfaktayım bebeğim."
Sooyoung elini yüzünü yıkadıktan sonra adımlarını mutfağa yöneltti. Jiwoo yemeği çoktan hazırlamış, tabakları masaya koyuyordu. Sooyoung bir süre uzaktan onu seyretti sadece. Hayır, sadece seyretmedi. Ne kadar şanslı olduğunu düşündü aynı zamanda. Eve girerken yorgundu ama Kim Jiwoo adlı şirin varlık sayesinde tüm yorgunluğu yok olmuştu. Yaklaştı, Jiwoo ellerini yıkamak üzere arkasını döndüğünde arkasından sarıldı.
"Seni çok özledim." Boynuna birkaç öpücük kondurdu. Bunlar Jiwoo'nun kıkırdamasına neden olmuştu. Yüzünü Sooyoung'a çevirip dudaklarına minik bir öpücük bıraktı.
"Ben de seni özledim ama önce yemek yemeliyiz." dedi Jiwoo gözleriyle yemek masasına bir bakış atıp.
Fakat Sooyoung'u ikna etmek pek kolay olmayacak gibiydi, kısa boylu olanı belinden kavrayıp tezgaha oturttu. "Tabii yemekten sonra tatlı olarak da seni yiyeceğim, unutma." Dudaklarını buluşturmadan önce söyledi.
Sekiz saniyeye bunlar sığmıştı.
Sooyoung sabah uyandığında gördüğü rüyaya inanamıyordu. Saat sabahın beşiydi ve esasında gördüğü şeyleri kafasından atıp tekrar uyumak niyetindeydi ama o sekiz saniye öyle kuvvetliydi ki...Uyuması mümkün değildi. Gözlerini kapattığı an Jiwoo'nun şirin yüzünü görüyordu. Zihninde onu öpme hayali canlanıyordu. O sekiz saniye bir film gibi sürekli oynuyordu.
Telefonunu çıkardı, saate bakmak üzere. Yalnızca on dakika geçmişti. Üstelik kilit ekranındaki Jiwoo ona gülümsüyordu. Sooyoung ne olduğunun farkına bile varamadan kendisini ekranı öperken buldu. Gözlerini kapatmış, Jiwoo'nun fotoğrafını öpücüklere boğarken onu dışarıdan gören herhangi biri çıldırdığını düşünürdü muhtemelen. Bu doğruydu gerçi. Ha Sooyoung çıldırmıştı. Sabahın köründe çığlık atmak isteyip anne-babasını uyandırmaması gerektiğinden bu çığlıkları yastığını ısırarak bastırması, tam bir çılgınlıktı.
Sonunda Jiwoo'yu öpme hayalinden biraz uzaklaşabildiğinde düzgünce koydu kafasını yastığa. Kalbinde tuhaf bir gümbürtü vardı. İlk etapta anlayamadı. Muhtemelen onun da evreni inşa ediliyordu ve gümbürtünün sebebi de çivi çakan ustalardı.
"Neyim var benim böyle?" Gözlerini tavana dikip derin nefesler aldı. Fakat şimdi de beyaz tavan bir perdeye dönüşmüş, gözleri rüyasını oraya yansıtmıştı.
Birden aklına geldi okuduğu romanlar, izlediği filmler. En basitinden iki sene önce Vivi'ye karşı hissettiklerini anımsadı. Sonra fark etti ki, aslında onun için hissettiklerini uzun zamandır Jiwoo için hissediyordu.
Mesela bir keresinde böcekten korkan Jiwoo kollarına atladığında ve uzun süre öylece kaldığında Sooyoung bilmediği bir sebepten gerilmişti.
Henüz yeni tanışmış oldukları hâlde pek çok kez Jiwoo'ya güvenmişti.
Hyunjin ile Jiwoo'nun arasını yapmaya çalışırken ne kadar da kıskançtı aslında.
İlk başta bunların hiçbirini anlamlandıramamıştı. Bu duygulara isim koyamamıştı, oysa şimdi yavaş yavaş yarattığı evrenindeki askerler çalışmaya başlamıştı. Örneğin ordu komutanı şu an bir konuşma yapıyor ve halka ilan ediyordu aşkın kazandığını.
Ha Sooyoung artık biliyordu Kim Jiwoo'ya âşık olduğunu.
**
Ha Sooyoung normalde sabahları sınıfa girerken hep üşengeçti. Erken uyanmış olmanın sersemliği üzerinde olurdu. Oysa bugün her zamankinden de erken kalktığı hâlde en enerjik hâliyle sınıfa girdi. Hızlıydı adımları, arkadaşlarının tam yanına geldiğinde durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Strawberry That Fell In Love | ChuuVes✔
FanfictionÇapkın geçinen Kim Jiwoo'nun âşık olması için üç saniye yetmişti.