Her günü bembeyaz olan kış mevsimi şehri terk etmiş yerine yemyeşil olan ilkbahar mevsimi gelmişti. Sık sık dizilmiş çeşit çeşit meyve ağaçlarının, son derece sevimli tavşanların, kuşların ve de böceklerin olduğu bir bahçeyi andırıyordu bu garip yer. Gecenin karanlığında hızlı adımlarla yürüyen iki tane çocuk, neşeli suratlarla bir konuşmaya dalmış sessizce gülüyorlar, sinsice kıkırdıyorlardı.
"Abi çok komik olacak ama ya!" dedi kıkırdayaraktan en sağdaki kıvırcık saçlı oğlan.
"Göreceğiz dimi?" dedi, suratı hafif kesiklerle dolu olan diğer oğlan, "Mankafanın suratındaki o kocaman aptal ifadeyi?" sırtında küçük ama ağırmış gibi görünen bir çantayı taşıyordu.
Bahçenin ortasındaki heybetli bir binanın içine girmişlerdi, hızlarını kesmeksizin upuzun yorucu merdivenlerden resmen uçarak çıkıyorlardı. Besbelli bir yere yetişmeye çalışıyorlardı, merdivenlerle üçüncü kata vardıklarında bu sefer de sonsuz gibi görünen bir L koridoru aşmak için uçmaya başlamışlardı.
Koridorun sonundaysa kocaman giriş kapısı olan bir odaya girmişlerdi. İçerisi gayet şirin görünüyordu. En az yirmi tane dip dibe dizilmiş yatak vardı ve ikisi tanesi dışında her yatağın üzerinde de on beş yaşlarında görünen bir grup çocuk yatıyordu. Bazısı horluyor, bazısı konuşuyordu uykusunda, yani içerisi pek sessiz sayılmazdı.
Buna rağmen her iki çocuk da koridorda son derece sessizce yürüyen birilerinin ayak seslerini duyabilmişlerdi.
"Hey! Geliyorlar çabuk ol," diye fısıldadı kıvırcık saçlı oğlan.
"Tamam tamam! Oluyorum," dedi suratı kesilmiş olan. Göz kapayıncaya kadar sırtındaki çantayı çıkardı, hızlıca yanı başındaki yatağın altına fırlattı. Aceleyle fırlattığı çanta yatağın ayaklarından birine çarpınca içinden tornavidaya benzeyen bir şey çıkmış, öteki tarafa savrulmuştu. Onu geri koyabilecek vakti yoktu hızlı olabilmek için suya atlarmış gibi yatağına balıklama atlamıştı; fakat ayaklarının dibinde duran, katlanmış çarşafı üstüne örtecek de zamanı yoktu. Seri bir hamleyle battaniyeye tekme savurdu. Belki de gelenlerin, üzerindeki battaniyenin onun deli dolu yatmasından dolayı düştüğünü düşünmesini umuyordu.
"Bunlar da," dedi hoş ses tonuyla bir kadın, "yarınki yerleştirme seremonisine katılacak olan yetimlerimizin bir kısmı," yatakların bulunduğu küçük alana sessiz ve son derece kontrollü adımlarla ilerliyordu.
"Bu arada bana yardımın için teşekkürler Orphy, sensiz onu odaya bu kollarla götüremezdim, anlarsın ya. Robotinler ile ilgili içimde çok garip bir his var... Yarın ki tüm düzenleme işi senin değil mi?" dedi, yüzünde birkaç tane kırışığı olan, son derece yorgun görünen adam.
"Aynen efendim, duyduğuma göre-" diye yarıda kesti konuşmasını hoş sesli kadın, yere eğilip düşmüş olan çarşafı kaldırmıştı. Uzun uzun çarşafa, bir şeyler anlamaya çalışırcasına bakmıştı ama doğrusu pek anlam verememişti, onun nasıl da yarı katlı bir şekilde yerde olduğuna.
Kısa bir duraksamanın ardından çarşafı açıp, kesik suratlı oğlanın üstüne örttü. Bu esnada gözleri yan taraftaki yatağın altında duran, pırıl pırıl parıldayan tornavidaya takılmıştı. Ayağıyla tornavidaya hafif bir tekme savurup görünmeyecek şekilde yatağın tamamen altına göndermişti.
Sanki hep oluyormuş gibi bunu pek umursamamış ve devam etmişti, "Yarınki seremoniye gelemeyecekmişsiniz."
"Üzgünüm kızım ama yarın için çok özel bir randevum var. Hem Robotinya için daha yüz kişilik yer ayırtabildim ve bu yetimhane beş yüz kişilik! Herkese yer açmalıyız," deyip odadan çıkmıştı, hoş sesli Orphy adındaki kadın ise odanın diğer tarafındaki kötü görünen çürümüş bir kapıya yönelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redaria
Science Fiction"Âdeta bitmek bilmeyen bir savaştan çıkmış gibiydiler. Dağılmışlar, yanmışlar, bitmişler ve belki de ölmüşler... Doğrusu özgürlüğe, özgür olmaya erişmek bu kadar zor olmamalıydı! İşte tam o esnada ölüm gibi, kan gibi, tüm kırmızılığıyla gökyüzü ve...