Olayın üzerinden bir aydan fazla zaman geçmişti, geçmesine ama insanlar on bir ay boyunca işlerini Robotin'lere yaptırdıklarından dolayı olacak ki iyice hantallaşmışlardı. İşlerin çoğunu yarım yamalak yapıyor, üslerinden sürekli bir fırça yiyorlardı.
Hatta hükûmet içinde bitmek bilmeyen tartışmalar gündeme geliyordu, bir kısım devlet çalışanı Robotin Projesini düzeltilip tekrar başlatmaları gerektiğini savunuyor, bir kısımsa ikinci bir 22 Kasım olayı yaşanmaması için karşı geliyordu.
Gündemden hiç eksik olmayan konulardan birisi de ozon tabakasının bazı bölgelerinde müthiş bir zarar gördüğü ve bu sorunu yetkililerin umursamadığıyla ilgiliydi.
Gerçekten yetkililer her zaman yaptıkları gibi bu ozon sorununu pek de önemsememişler hatta Bayan Daisy'nin bir buçuk yıldır resmen uyumayıp üzerinde uğraştığı "Ozon-Çözen" projesini kabul etmemişlerdi.
Hava buz gibiydi kış mevsimi yavaştan yavaştan tekrardan kendisini hissettirmeye başlamıştı. Televizyonda böylesi bir günde bile insanı son derece huzursuz eden haberler-programlar yapılıyordu: Birçoğu da hükûmet içinde yaşanan sorunlarla ilgiliydi.
Bu durumdan muzdarip olmuş yüzlerce insansa çareyi bugüne özel eğlence merkezlerine kaçmakla buluyordu.
Duvarları buz tutmuş gibi soğuk olan garip bir odadaydı, masmavi takım elbisesinin üzerine yere uzanmış, çokta uzun olmayan sapsarı saçları yere yayılmıştı. Cansız gözlerle kapkaranlık bir tavana bakıyordu.
Göğsünün üzerinde duran, kana bulanmış, buna rağmen karanlıkta altın gibi parıldayan rozetin üzerine, sadece iki harfi görünen bir isim işlenmişti: C-H.
Bütün bu karaltıyı ve soğukluğu sonuna kadar açılan, duvarla bir bütünmüş gibi görünen, siyah kapı bozuvermişti. Ağır adımlarla yürüyen bir adam yerde yatan kadına doğru ilerliyor, ara sıra elini gür sakalına götürüyordu.
İçerisinin aydınlanmasıyla kadının etrafında küçük bir kan gölü olduğunu görmek mümkündü. Uzun uzun yerde yatan kadın ile bakışmıştı.
Bir zaman sonra dudaklarından, hayret verici şekilde belirli aralıklarla üç kez telaffuz ettiği ve bu durum için de gayet tuhaf sayılabilecek bir kelime çıkmıştı:
"Mükemmel... Mükemmel... Mükemmel!"
Suratına koskocaman bir gülümseme ifadesi belirmiş hafif aydınlanmış olan odadan ayrılmıştı. Kapıyı gümbürtüyle kapatıp odayı tekrardan karanlığa boğmuştu. Yerdeki kanların üzerine uzanmış kadınsa kapının gümbürtüsüne tepki vermemiş yani hiç kıpırdamamış, hâlâ tavana bakıyordu.
Bir süre sonra içerisi daha da soğumaya başlamıştı... Yaklaşık birkaç sokak öteden gelen bir grup gencin bu odadan eğlencesini duyabilmek mümkündü. Birbirlerine arkadaşça sayılabilecek cinsten bağırıyorlardı ki onların sarhoş olduğunu anlamak hiçte zor değildi.
Onların birazcık ötesindeyse bu mesafeden duyulması gerçekten zor olan bir topluluğun haykırışları geliyordu, bir şeyi sayıklıyorlarmış gibi duyuluyordu.
"...Yedi! Altı! Beş! Dört! Üç! İki! Bir! 2024!"
Dışarıda bomba patlamasını andıran, gökyüzünü renk şölenine çeviren ardı ardına en az yirmiye yakın havai fişek patlamıştı.
Uzanmış kadın, bunca gürültüye rağmen hâlen kıpırdamamış, bomboş gözler tavana bakmayı sürdürmüştü. Saatler sonra da gençlerin sevinç naraları da gecenin dehşet saçan karanlığına gömülmüş, kaybolmuştu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redaria
Science Fiction"Âdeta bitmek bilmeyen bir savaştan çıkmış gibiydiler. Dağılmışlar, yanmışlar, bitmişler ve belki de ölmüşler... Doğrusu özgürlüğe, özgür olmaya erişmek bu kadar zor olmamalıydı! İşte tam o esnada ölüm gibi, kan gibi, tüm kırmızılığıyla gökyüzü ve...