Sabahın en erken saatinde kahvaltısını yapar yapmaz Alex arabasına atlamış, yola koyulmuştu. Ron Maddpult'un çirkin suratını görmeyi sabırsızlıkla bekliyordu.
Gözleri yanı başındaki koltukta duran pembe dosyaya erişene kadar arabasını abartı bir heyecanla sürüyordu: İçinde küçük bir burkulma olmuş, kendisini suçlu hissetmişti.
Ama Alex de iradesinin dışındaki İçsesi de dosyanın kendilerinde kalması gerektiğini düşünüyorlardı.
Büyük başkanlık binasına yaklaşıp güneşte kendisi gibi parlayan kar beyazı arabasını da az öteye park etmişti.
Ansızın arabasından dışarıya atlarmış gibi fırlamıştı. Hatta heyecanından araba anahtarlarını, beyaz arabasının içinde unutuvermişti.
Arabasını kilitlemek için anahtarlarını ararken aklı başına gelince anahtarlarını saniyeler içinde arabadan çıkarmıştı.
Büyük binanın içine koşar adımlarla girmişti. Sabahın erken saatlerden dolayı olacak ki dünkü gibi bir kalabalık yoktu, içerisi son derece sakindi.
Koca koca adımlarla merdivenleri tırmanmış, bir telaş içinde üçüncü kata varmıştı. Birazcık soluklandıktan sonra da camdan odanın içine girmişti.
Sabahın çok erken saatleri olduğundan dolayı ne güvenlik ne de içeri de sekreter vardı. İçeride kimsenin olmayışından dolayı içini minik bir endişe kaplamıştı.
Demir kapının açılması için dua edip kapıya yaklaşmış, tam ardı ardına üç kez tıklamış ve birkaç saniye beklemişti.
"İçeri gelebilirsin Alex," diye bağırmıştı, kapının öte tarafındaki adam.
Alex bir an bile düşünmeden kapıyı kırarcasına açmış ve içeri dalmıştı. İçeri ansızın girmesinden dolayı odanın her yerinden fışkıran güneş ışınlarına, hazırlıksız yakalanmıştı.
Gözlerini canı yanarcasına kısmakla kalmamış, elleriyle de kollarıyla da kapatmıştı. Suratını birazcık buruşturup dilini çıkarmış ve içinden "İyi yine rezil oldum..." diye âdeta haykırmıştı.
Gözlerinin duruma biraz alışmasıyla birlikte içeriye ufaktan bir göz gezdirdi: Şaşırtıcı denecek şekilde oda derlenmiş toplanmıştı. Ortaya konmuş, üstü minik dosyalarla kaplanmış olan, ahşap masada karşılıklı iki kişi oturuyordu.
Birbirleriyle fısıltıyla konuşuyor, az da olsa sırıtıyor ve de gözlerinin ucuyla Alex'e bakıyorlardı.
Biri tahmin edildiği gibi Maddpult diğeriyse gözleri biraz yana biraz da yukarıya doğru çekik olan takım elbise içindeki siyah saçlı, genç bir adamdı.
"Ah! Bak doğru tahmin etmişim, biliyordum sabahın köründe geleceğini," dedi Alex'e bakan bir önceki güne göre evrim geçirmiş adam, Maddpult.
"Eh! Günaydın efendim, aslında bakarsanız erken geleceğimi size söylemiştim. Umarım söylediklerimi değerlendirmişsinizdir diye düşünüyorum."
"Tabi, tabi bak, karşında duruyor Lee Min Ultai'ya merhaba de!"
"Merhaba Bay Ultai, ben de Alex Mich tanıştığımıza memnun oldum."
"Ah! O meşhur Alex, ben de çok memnun oldum. Bay Maddpult bana çektiğin o özel görüntülerden yani İFŞALARDAN bahsetti. Tüm Grup emrine amadeyiz, Alex."
"Efendim olur mu öyle şey? Asıl ben sizlerin emrinize amadeyim. Sadece çaresiz insanların üzerinde denenecek bu işkencenin durmasını, durdurulmasını istiyorum o kadar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redaria
Science Fiction"Âdeta bitmek bilmeyen bir savaştan çıkmış gibiydiler. Dağılmışlar, yanmışlar, bitmişler ve belki de ölmüşler... Doğrusu özgürlüğe, özgür olmaya erişmek bu kadar zor olmamalıydı! İşte tam o esnada ölüm gibi, kan gibi, tüm kırmızılığıyla gökyüzü ve...