Yaz mevsiminin günlerinden biri olduğu her halinden belli olan bir perşembe günü Başkan Hareus Başkan Arabası olduğu her halinden belli olan güneşi yansıtan şık, özel ve simsiyah görünümlü arabasıyla Robotinya(Girilmez) tabelasına doğru ilerliyordu.
Önüne çıkan birazı kara karga birazı da kara köpek olan sürüye aldırış etmemiş, üstlerine üstlerine sürmüştü. Ne olduğunu anlayamayan köpekler de kargalar da seri bir hamleyle canlarını kurtarmış, arabanın yolundan çekilmeyi başarmışlardı.
Araba biraz uzaklaşınca da kargalar çığlıklar atarcasına gaklamaya; köpekler yeri sarsarcasına havlamaya başlamışlardı.
Hareus tabelayı geçmiş Robotinya'ya girmişti, girişte girilmez yazmasına rağmen Robotinya'nın bazı yerlerinden dumanlar çıkıyordu, fabrika dumanları...
Neredeyse terk edilmiş bir şehri andırıyordu: Kocaman alış veriş merkezlerinin önünde, devasa caddelerde bunun yanı sıra büyük iş merkezlerinin önünde tek bir insan bile yoktu.
Sinir bozucu sessizliği bölen Hareus'un siyah arabası yavaş yavaş ilerliyordu. Simsiyah camları sayesinde arabanın içini de Hareus'un çökmüş suratını da görmek mümkün değildi.
Arabasıyla ağır aksak ilerledikçe fabrikaların önünde toplanmış, düzinelerce insan görünmeye başlıyordu. Onların niçin orada toplandığıysa şimdilik bir muammaydı.
Hareus arabasını fabrikaların arasındaki küçük bir alana park etmişti. Arabasının kapısını açmış, dışarı çıkmıştı. Yüzü tamamen çökmüş görünüyordu, gözlerinin altı torbalar tarafından istila edilmişti.
Besbelli günlerdir uyumuyordu. Üstünde alışılmışın dışında bir kıyafet vardı: Yeşil renkli bir eşofman takımı.
Robotinya, insansızlıktan ve Robotinsizlikten tamamen harabeye dönmüştü. Aylar önce insanların hayallerini süsleyen Robotinya denen yerin niçin kapatıldığıysa belliydi: Robotin'lerin yerine geçip bu garip aşırı teknolojik yerde kimse çalışmak istemezdi, tabi kendinize ara sıra ölümle sonuçlanan ufak elektrik akımı verilmesini istiyorsanız o başka.
Hareus, sıcaktan erimiş olan kaldırımın üzerinde, ufak adımlarla fabrikanın önünde onu bekleyen insan topluluğuna doğru ilerliyordu. Yarım dakika içinde fabrikaların önüne neredeyse varmıştı.
Hareus'un yaklaştığını gören uzun boylu, altın sarısı saçlara sahip, beyaz gözlüklü oğlan üstünü başını düzeltmiş, Hareus'a doğru birkaç adım atmıştı.
"Efendimin tahmini yine tuttu, işe yaradı başkan!" dedi, gözlüklü oğlan.
"Sonunda sevindirici bir haber, Chad," dedi yüzündeki somurtkan ifadesi neredeyse silinmiş olan Başkan Hareus.
"Eh! Efendim bu taraftan gelin, birazcık tehlikeli olabilir," diye uyardı Chad adındaki oğlan.
Fabrikanın içine girip, kargaşaya dalmışlardı. Çok kötü kokan, içi karman çorman olmuş bir fabrikaydı.
Devasa fabrikanın içinde, tavana yakın şekilde oradan oraya çarpa çarpa uçan otuza yakın kuş, fabrikanın duvarlarına ve makinelere çarpan iki üç tane kedi ve nerede olduğuna anlam veremeyen bir goril vardı.
Bu fabrikanın içinde neler yapıldığını bilen Chad, heyecanlı heyecanlı titreyen işaret parmağıyla gorili, kedileri ve kuşları göstermişti. Ağzını açmış ve efendisininkine benzer şekilde "Mükemmel... Değil mi başkan!" diye haykırmıştı.
"Evet, gayet hoşlar Chad ama anlatmadan bilemem ki!" dedi son derece samimi biçimde Hareus.
"Üzgünüm Başkan Hareus! Gördüğünüz kuşların gözleri artık mekanik ama anlaşılan sadece bu duruma kargalar uyum gösterebildi," demiş eliyle göstermişti, diğer kuşların arasında sakince duran kargayı.
"Kedilerinse artık mekanik pençeleri var. Onları kaplanlardan ayırt edemeyeceksiniz, tabi bu şu mekaniklik olayına alışırlarsa," derken sarhoş kedilerden bir tanesi her yere kusmuştu, "Gorilse tamamen, 'Bu deney insanlar üzerinde uygulanırsa ne olurdu?'yu temsil ediyor. Gördüğünüz gibi her iki kolu da bir Robotin kolu!" goril bu esnada kükremiş, bir elini yumruk yapmış ve eliyle sert bir şekilde beyaz mermerden yapılma yere vurmuştu. Birkaç saniye sonra da mermeri çatlamıştı.
"Gerçekten de dediğin gibi MUHTEŞEM!" diye az önceki gorili andıran şekilde kükremişti Hareus.
Fabrikanın içerisindeyse birkaç düzine üstü başı toz toprak olmuş adam çalışıyordu, bayıltılmış her türden hayvanı, ameliyat masasını andıracak demir bir masanın üzerine yatırıyorlardı.
Dev kutulardan çıkardıkları mekanik organları, hayvanın orijinal organlarıyla değiştiriyorlardı. Korkunç ve bir o kadar da kanlı bir görüntü olduğu açıktı.
İşlerini gayet iyi yapıyorlar denebilirdi çünkü deşilmiş ve değiştirilmiş olan hayvanlar, işlem bitince kendilerine geliveriyorlardı.
Fabrikanın köşelerindeki dev makinelerdeyse aylar önce toplanılmış olan Robotin'ler parçalarına ayrıştırılıyordu.
Makinelerin başında duran on kişilik grupsa makineler tarafından ayrıştırılmış mekanik parçaları topluyor, bazısı üzerinde birkaç değişiklik yapıp, az ötedeki kutunun içine yavaşça yerleştiriyordu.
Dışarıdan arada sırada gelen kamyon sesleri içeride bağrışan hayvanları ürkütüp, susturuyordu. Bazen kamyonların içinden fazlaca sefil görünen bir grup insan bazense kamyonların içinden bir grup hayvan çıkıyordu.
Saatler sonra hayvanların üzerinde denenip başarılı olunmuş şeyler, bayıltılmış sefil grubun üzerinde denenmiş ve sonuçlarına bakılmıştı.
Heyecandan eli ayağı titreyen Chad ise Hareus'un koluna yapışmış oradan oraya sürükleyip bir şeyler anlatıyordu.
"Bakın Başkan! Ne kadar da hızlı koşuyor şurada ki insan görüyor musunuz?"
"Onu geç de Chad, halka nasıl Robotin Projesinin, Robotinleşme Projesine dönüştüğünü söyleyeceğiz?
"Orasını bab-" ansızın duraksadı "-yani efendi düşündü, Başkan Hareus."
Robotinya'nın sınırından geçen bembeyaz bir aracın içindeki, saçları gözünün önüne gelen on sekiz yaşlarındaki oğlan içeri giren devasa kamyonları fark etmişti.
Ne olduğunu anlamamış hemen elini diğer koltuğun üstüne fırlatılmış olan telefona atmıştı. Titreyen ellerle 1357 sayısını yazmıştı.
"Aç ne olur! Ne olur... Hey A.J sen misin?" dedi endişeli konuşmasının sonuna doğru fısıldayarak oğlan.
"Evet, benim Alex! Efendim bu-rada hiç güzel şeylevvv olmuyor, sığınakta saklanıyorum... ener-ener-ener-jim bit-bitecek efendim."
"Ah hayır! Biterse seni nasıl şarj edebilirim, oraya giremem ki! Doğru zamanda güneşe çık enerjin bitmeden ne olur A.J!"
"Efendim garip çığlık-lar, hay-hay-kırışlavvv duyuyorum. Bazen hay-vanlardan bazense hito kara ay! Pardon in-savvlardan," dedi bazı harfleri yutan, bazı kelimeleri karıştıran A.J 3.
"Lütfen A.J daha fazla yorma kendini güneşe çık ben durumu Maddpult'a bildireceğim, tabi yaşananları! Seni değil," demiş, ayağıyla gaz pedalına öyle bir basmıştı ki az kalsın pedal çattadanak kırılıyordu.
Ne yapması gerektiğini biliyordu: Oraya gitmeliydi, sözünün dinleneceği, insanların onu anlayabileceği, yardım edebileceği o yere... Başkanlık binasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redaria
Science Fiction"Âdeta bitmek bilmeyen bir savaştan çıkmış gibiydiler. Dağılmışlar, yanmışlar, bitmişler ve belki de ölmüşler... Doğrusu özgürlüğe, özgür olmaya erişmek bu kadar zor olmamalıydı! İşte tam o esnada ölüm gibi, kan gibi, tüm kırmızılığıyla gökyüzü ve...