Yeni bir okul günü. Gözlerimi açtığımda abim başımda inadına yaparmış gibi kolumdan sarsıyordu. Ya sabırrrr. Bir tekme atıp yatağına göndermek isterdim ama göt korkusu naparsın. Yarı kapalı gözlerinle hazırlanmak var bi de. Saçların kabarmış, gömleğinin düğmeleri biri anya biri Konya.
“Son 5 dakikaa Kübraa.” Diye seslendi Ömer. –Şşş aramızda, yoksa abi yani-
“Teağmamm ya daha var, zaten geç geliyor.”
Dişlerimi fırçalarken ekranımın ışığı yanıp sönüyordu. SERVİS!
Ağzımı hemen yıkayıp dışarı fırladım. Eyvah! Çantamı unutmuştum, neyse telefon yanımdaydı sonuçta. Servise bindiğimde herkes öküz gibi suratıma bakıyordu. Tamam belki bilmem kaçıncı kez servisi bekletmiştim ama olamaz mıydı yani.
İlk biz gidiyorduk okula bok var ya. Nasıl özlüyorduk okulu anlatamam. Koşa koşa okullu oluyorduk. Sınıfa girdiğimde tabii ki kimse yoktu. Öğretmen masasına oturup beklemeye başladım. Birkaç kız gelmişti bizimkilerden ses yoktu. 5 dakika sonra Ayşenur girdi içeri. O anda beni bir gülme aldı. Ona da bulaştı tabii.
“Hahahahaha. O saçlar ne kızım ya hahahah.”
“Hahhaha.” Uzun gülmeden sonra nefes aldı “Seninkiler Müslüman olsa bari.”
Rahat 5 dakika aralıksız gülmüştük. İkimizde ki gülme kimsede yoktu. Önümde ki sıranın üstüne oturdu ve çantasından her sabah aldığı poğaçaları çıkardı.
“Sana kaç kez diyorum kızım peynirli al diye.” Bir poğaçayı alıp yemeye başladım.
“Mandaya bak git kendine al bee. Hem otlanıyo hemde beğenmiyo.”
“Olur mu öyle hiç kardeşim peynirli sevmem zaten hiç.” Ee yağ çekelim dimi biraz her sabah poğaçasını yiyip şikâyet etmek olmaz.
“Çantan nerde senin?” diye sorarken Ayşenur ağzına bir poğaçayı tıkmıştı bile.
“Evde unuttum.” Suçluymuş gibi kafamı yere indirdim.
Ezici gözlerle yüzüme baktı. Sadece bakışıyorduk “nee var be” der gibi kafamı salladım.
İşte ne olduysa o an oldu. Gülmesiyle ağzında ki bütün poğaçalar yüzüme sıçradı ve yüzümü yalayıp yuttu. Ahh! Midem bulanmıştı. Resmen ağzında ne varsa yüzüme aktarmıştı. Sınıfta büyük bir patırtı koptu. Gören görmeyene anlatıyordu!
Beni de gülme aldı. Ayşenur malı gülerken sıradan düştü. Ona ayrı gülmeye başladım. O sıra Buse ile Sümeyye sınıfa girdi. AHA. Tam rezillik.
Sümeyye ile Buse krize girdiler. Yüzüme bakan gülüyordu. Sümeyye parmağıyla gösterip gülüyordu. Buse’nin nefesi kesilmişti.
Yüzümü yıkadım. Sınıfa girdim. Sanki duvar dibinde ki sıraların hepsi bize ayrılmış gibiydi sadece bizim 4’lü oturuyordu. Sümeyye ile Ayşenur oturuyordu. Buse de bir ön sırada oturuyordu. Buse’nin yanına oturarak arkaya döndüm. İntikam saçan gözlerim Ayşenur’a bakıyordu.
“Bakma öyle. Senin yüzünden aç kaldım.”
Yüzüne bir tane patlatıp burnunun içine girmesini istedim. Onun yerine gülümsedim. Sümeyye imalı imalı “Çantan nerede kanka?” Diye sorunca dayanamadım.
“Evde lan evde.” Diye sesimi yükselttim. Sınıftan birkaç kız bana bakıp gülüyordu.
“Çantanın da bir gün seni evde unutması dileğiyle Kibraa.” Dedi Sümeyye.
Kibra demesine sinir olsam da bende ona Sümenye diyordum. Buse kalkıp kolunu omzuma attı.
“Karışmayın benim kardeşime, hıh.” Dedi ve öptü. Bende onu öptüm.
“Buse ne diyorsa odur.” Diyerek onayladım.
Ayşenur tam çatlaktı. Korkusuz da diyebilirim. Gel okulu yakalım desem heyecan için bir an düşünmez yapardı. Korkusu sadece banaydı. Tam kafa, hiçbir şeyi takmayan da diyebiliriz. Deliydi kısaca. Murat. Ömrü Muratla kısalmıştı resmen. “Böyle dedi. Böyle yaptı. Ne diyim? Ne edeyim?”
Sümeyye konuşmasıyla gösterirdi kendini dalga geçerek şebeklik yapardı. –Bir hocamız recep ivedik- demişti bir kere konuşması yüzünden. Onun da varı yoğu Kadir’di. Bizi Kadirle buluşmak için kullanıp dururdu. Sözde her hafta sonu bizde Ayşenurlardaydı. Ya da Buse’yle geziyordu. Oysa Kadirle yiyişme peşindeydi.
Buse mantıklı tarafımızdı. Daha sessiz. Zor ve geç anlardı espriyi. O yüzden pek gülmezdi. Meftun’a takılıp gitmişti o da. Hey Allah’ım.
Bende sınıftakilere göre sinirli agresiftim. Ama inanın bunların arasında değildim dışarı karşı öyleydim. Ne derlerse uyar yeterince eğlenceye sadık bir kızdım. Sevgili mi?? Hayırrr. Onların sevgilileri yetiyordu bana zaten. Onların dertleri, buluşmaları. Saptım kısaca.
Biz 4’lü liseden sonra kesinlikle aynı üniversiteyi tutturup aynı evde yaşamlıydık. Bu bir mecburiyetti. Tabi Sümeyye ile Ayşenur’u sevdikleri çocuklarla evlenmeyeceklerini, sadece lise aşkı olduklarına inandırıp üniversite istemelerini başarabilirsem.
Sonra tahtaya çıkıp başkan olduğumu hatırladım. Birileri hatırlatması gerekiyordu yoksa unutuyordum. Beyinsiz ben.
Başkanlık anlayışımı seveyim. “sussanıza beeğğ.” Diye bağırıp tekrar yerime oturdum. Kimsenin taktığı yoktu. Ders matematikti. Iyhh. Daha hoca gelmeden kafaları sıraya gömüp uyuyorduk.
Uyandığımda 5. Dersteydik. Kızlar uyandığımı fark edince Ayşenur atladı.
“Aha uyanabildi boz ayı.”
“Ha ha ha.”
Ruhumun bedenimi bulmasını bekliyordum. Sınıfa baktım hepsi kendinden geçmişti. Bazıları yılmadan derse katılıyordu. Hiç böyle bir öğrenci olamadık. Ah ah hiç pişman da değilim oysa.
Teneffüse inip baharatlı çubuk krakerle ayran aldık. Vazgeçilmez ikiliydi bunlar. O çubuğu ayrana batırmak. Biliyorum tam bir pisliğiz.
Her seferinde olduğu gibi öğretmen sandalyesini kapmaya çalıyorduk. Kapamayan ya ayakta duruyordu ya da cam kenarına oturuyordu. Kısa zamanda itişmeye başladık. Resmen ölüm kalım savaşı veriyorduk.
Ayşenur’un bir ara saçımdan tuttuğuna bile yemin edebilirim. En son Sümeyye’nin eteğini tutuyordum. Buse Ayşenur’u kapmıştı. Ayşenur tam kurtulmuş kaçıyordu ki ayağımla çelme taktım.
Heyyyyoooo. Yere kapaklandığı gibi çığlık attı elinde ki ayranın üstüne düşmüştü. Üstü yüzü hep ayran olmuştu. Benden bir “Hıhhyyjjj” diye ses geldi ve gülmeye başladım. Morarmıştım bile. Ayşenur sırtüstü dönmüş gülüyordu. Buse sıraya oturup başını masaya gömmüş gülüyordu. Sümeyye öğretmen sırasına götünü yerleştirmiş dalga geçiyordu.
Sınıfa yeni girenler çığlık atıp gülmeye başladı. Sınıf bizi çok seviyordu. Arada ne kadar uyuz olsalar da hep sevdiklerini biliyorduk.
Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki. Ayşenur şoku atlatınca 1 saat tuvaletten çıkmamıştı. Hanımefendinin süsü pek önemliydi. Sonra ben servis tabii. Ayşenur okula yakın oturuyordu. Ama ben ve diğerleri servisle gidip geliyorduk.
Her zamanki gibi servisin ön kısmına oturup radyoyu devraldım. Yabancı şarkılar açtığımda bağrışmalar falan. Niye yabancı açıyor muşum. Bir şey anlıyormuşum sanki. Bıkmışlar yabancı şarkıdan. Ahmet bana destek olarak şarkının sesini yükseltti ve onları duyma der gibi göz kırptı.
Ve eve gelir gelmez yatağa attım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU KIZLAR
ChickLitHayatın sandığınızdan daha zor olduğunu biliyor muydunuz? Gülmek her şeyi örtebilir ama gençler bunu yük haline getirir. Sıkı bir dostluk ve aşk. Ya işler sarpa sararsa?