Telefon çalıp duruyordu. Deli olmuştum 5. çalışında kimin aradığına bakmadan açtım.
“Kübra anneni etsinler emi, lan bok beyinli beynini kim akıttı senin?” Ayşenur’un sesi kulağımı tırmalarken Sümeyye aldı teli
“Gerizekalı beyinsiz sen ne sorumsuz bir şey olup çıktın Kibraa. Senin gibi kardeşimiz olmaz olsun.” Kulağımın içine ettiklerine yemin edebilirim.
Buse’nin sesini duyunca rahatladım. “Kanka nerdesin?”
“Uyandım kanka sizin yüzünüzden ne bok var da sabahın köründe aradınız?”
“Mal mısın sen Kübra geziyorduk ya bugün hani 11’de seni bekliyoruz.” Saate baktım 11. 10 geçiyor. Yerimden fırladım. Nasıl unutmuştum ben ya. Kesip çöp konteynırına atacaklardı beni. Biliyorum ben.
“Kibra sana inanmıyorum gelme gidiyoruz biz. Aferin Kibra devam et böyle.”
“Sümenye bekleyin lan valla yarım saate ordayım kafeye oturun bekleyin.” Diyip telefonu kapattım. Ne yarım saati be zaten yol o kadar sürüyordu. 1 saate orda olurdum inşallah. Dolabıma koşup siyah şortumla üstüme gri bol bir tişört giydim. Yüzümü yıkayıp eyelinerımı çekip, kahverengi saçlarımı taradım ve hepsini sağ tarafta topladım.
Siyah hızmamı bulup burnuma taktım. Converslerimi giyip Ayşenur’un istediği çantayı aldım. Cüzdanımı da masanın üstüne koyarak annemin yanına koştum. Ondan da 20 lirayı atıp koşarak evden çıktım.
Karta para doldurup gelen otobüse koştum. Götüm kapıya sıkışmıştı resmen herkes bana bakıyordu. Hemen kartı basıp kimseye bakmadan boş olan yere oturdum. Ve aklıma son anda bir şey geldi. Cüzdanımı almamıştım. Bir anne atasözü der ki kafanı eşekler sike.
Yapacak bir şey yoktu binmiştim bir kere. Ve bende sade 15 lira vardı. İnşallah kızlarda vardır diye kendimi teselli ettim ama o fakirlerde ne arar. Hepimiz orta halli bir babanın kızıyız. Tamam kıyafete çok para harcıyor olabiliriz ama zenginde değiliz yani. Fakirde değiliz ama biz birbirimize hep fakir diye sesleniriz. Hala nedenini bilmesem de.
Kızlar sevgililerine hediye alacaklar diye para biriktirip duruyorlar. Benim derdim yok öyle. Anca ne hediye alabilirler diye kafa patlatıp dururum. Gençliğimi çürüttüler ah ah.
Geldiğimde koşa koşa gittim dedikleri yere. Dediğimden bi 20 dakika geç gitmiştim ama yoklar! Gitmişler. Valla da beni öksüz gibi bırakıp gitmişlerdi. Olmaz olsun sizi gibi arkadaş be ne utanmazlarmış. Nasıl yüzüme bakacaklarsa. Ben biliyordum hepsi sattı beni. Ağıt yakarken bir anda sırtımda acılar hissetim. Döndüğümde hepsi bana vuruyordu.
“Ah kardeşlerim benim ben dedim ama kesin gitmediler bekledi kardeşlerim beni bırakmaz dedim.” Sarıldım onlara bir güzel.
Birkaç azardan sonra meydana yürümeye başladık. Önce birkaç tur atıp yemek yiyecektik sonra da kafeye oturacaktık. Kızları süzmeye başladım. Buse taşlı bir sandalet giymişti ve koyu kot şortu vardı. Üstüne de mor sıfır kollu bluz giymişti. Hafif sarı saçlarını gevşek bırakıp örmüştü. Gayet şıktı.
Ayşenur da dizlerinin üstünde kahverengi tonlarında bir etekle siyah salaş tişört giymişti. Siyah babetleri kombini tamamlamıştı. Kahverengi saçlarını kıvırcık yapmıştı. Kahverengi çantayı verince o da bana deri siyah çantayı vermişti.
Sümeyye siyah taytla üstünde renkli tek kollu tişört giymişti. Saçlarını salaş bırakmıştı siyah gözleriyle siyah saçları uyum sağlıyordu. Kadir’le buluşmayacak olsa kesin şort giyerdi. Aramızda en güzel bacakları olan Buse’yle Sümeyye’ydi. Ve kadir her Sümenye’nin şort giymesinde bir şortunu kesiyordu.
Hepimizin iyi olduğuna kanaat getirince suçlu şekilde kızlara döndüm. “Kızlar ben cüzdanımı evde unuttum.” Yere bakarak konuşuyordum. Gülersem görmesinler diye sonra daha çok kızarlardı.
“Neyi unutmadın ki Kübra alıştık. Yalnız biz biraz senden umutluyduk bende para var ama Kadir gelince lazım olacak.” Dedi.
Kızların yüzüne baktım. Buse “Valla babaannem emekli maaşını almadı bende de az var.” Dedi.
Ayşenur’a bakınca hepimiz “Bana güvenmeyin kızım sizde ne kadar varsa bende de o kadar.”
Umudumuz tükenmişti. Yemek yemeyip bir kafeye oturacaktık sadece. “Pis fakirler.” Dedim.
“Sus kes çeneni sende varmış gibi. Üstelik 1 saat beklettin bizi burada.”
Suçlu olduğumu bildiğim için sesimi çıkarmadan yürümeye devam ettik. Yanımdan geçen kızları süzüyordum. Allah neler yaratıyor neler. Tabi bir de taş çocuklar var ki hepsini alıp müzeye kaldırmak istedim. Bunların böyle ortalıkta gezmesi hiç akıl işi değil.
Sonra bir şey gördüm. “Kızlarrr şu simsiyah kafeyi gördünüz müüü? Ne kadar güzel değil mi? Hadi gidelim oraya lütfen.” Diye yalvardım.
“Ne kadann güzel değil mi?” diye ağzını yayarak taklidimi yaptı Sümeyye.
“He kanka sonra orada ki satanistler bizi kessin.” Dedi Buse. “Of iyi be” diyerek isyan ettim. Sonra güzel bir kafeye girdik. Koyu maviyle morun uyumu vardı. İçeri girip oturduk. Ama şöyle bir şey var ki paramız çok az! Menü gelince aldım elime bir tane.
“Oha!” dedim ağzım açık kaldı bir süre. Bu ne be sanki ıstakoz eşliğinde rakı içeceğiz. Altı üstü bir kahve. Kızlarla gözlerimiz buluştu. Kalkalım işareti yaptık ama reziliz. Önce dedik sadece 2 kişi içsin ama yok o da olmaz. Buse hemen kaldırdı bizi ayarlayacakmış o ama anlamadan pay pay çıkıyoruz kafeden. En arkamızda Buse telefonu kulağına tuttu.
“Tamam anne geliyoruz biz hemen. Tamam tamam sen telaş yapma sakin ol.” Diyerek rol yapıyordu. Ama ne rol. Hepsi inandı tabii. Çıktıktan sonra hızlıca uzaklaştık. Fakiriz yani ne var olmaz mı? Gerçi genelde para olurdu bizde ama bugün böyle olmuştu işte.
Burger’a girip menü aldık bir güzel yiyip kolalarlımızı da içtik ne varsa Burger’da var kardeşim. Bir güzel şiştikten sonra fotoğraf çekinmek için güzel yerler aradık. Sürekli dönüp dönüp pozlar veriyoruz mal gibi. Kesin millet içlerinden dalga geçiyor ama bir hayat felsefemiz var “AMAAN BİR DAHA NEREDE GÖRECEKLER”
Öyle demeyin ben bir kere gaza gelip yürüyen merdivenleri ters yönde çıkmaya çalışıyordum. Çok eğlenceli ama. O sırada inen bir çocuk var. Dedim bir daha görmeyecek zaten. Ondan sonra bizim okula gelmişti çocuk. Herkese anlatıp rezil etmişti beni. Karı gibi ispiklemişti kısaca. Neyse bir yer bulup çekinmeye devam ettik. 300 tane fotoğraf çekinip 3 tane fotoğraf beğenme kapasitemiz var bizim.
Sonra Kadir beyaz Caravelle’yle gelip bizim Sümenye’yi alıp gitti. Çok seviyordu bizim kız bunu bakalım sonları ne olacak. En iyisi Sümeyye’nin fotoğraf makinesi bize kalıyordu.
Baya oyalandıktan sonra akşama doğru eve döndük. Tabii bizim Ayşenur’un korkusu vardı. Otobüs korkusu. Tek başına binemez inemez. Titremeye başlar. Önce onu bıraktık sonra bizde evlerimize ayrıldık.
Eve geldiğimde ayaklarım şişmişti. Güngör’ün mesajlarına baktım. Usanmamış mesaj atmış 20 tane. Hepsini okuduktan sonra “Merhaba” yazdım. Öyle konuşa konuşa sabahladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU KIZLAR
ChickLitHayatın sandığınızdan daha zor olduğunu biliyor muydunuz? Gülmek her şeyi örtebilir ama gençler bunu yük haline getirir. Sıkı bir dostluk ve aşk. Ya işler sarpa sararsa?