Sabah hocaların odaya dalmasıyla gözlerimi açtım. Kırsaydın abla. Gelip yataklarımızın başına vurmaya başladı teker teker. En sevmediğim şeydi, en! Umursamayıp tatlı uykuma devam ettim. Kolumun dürtülmesiyle gözlerimi araladım.
“Hadi kalkın. Kalk kızım sende.”
Tam tersimdeydi bir tane vuracaktım ki nerede olduğumu hatırlayıp tekrar uyudum. Evet, uyudum çünkü bu saatte uyanmak istemiyordum.
“Şimdi ben çıkıyorum yarım saat sonra derste olun” diyerek kapının sert bir şekilde kapandığını duydum. Neyin havası bu amk. İstifimi bozmadan yüzüstü yatarak rüyama devam etmeye çalıştım. Rüyamda kendimi Fethiye’de yamaç paraşütü yaparken görüyordum. Tam özgürlüğe kendimi bıraktım ki anında denize düştüm. Dur lan daha yeni atlamıştım, haksızlıktı bu. Ne ara düşmüştüm? Sadece yüzümün ıslandığını hissediyordum. Boğuluyor muydum? Farkına vardığımda gözlerimi açıp başımda bardakla bekleyen kızlara baktım. Yüzüme su dökmüşlerdi! Tam abimden kurtuldum derken bir bu eksikti. Ellerimle yüzümü silip onlara baktım.
“Eğlendiniz mi?”
Buse kahkaha atarak başıyla onayladı. Diğer kızlarda gülmeye başladı. Bir büyümediniz der gibi bakarak ranzadan atladım. Ayaklarımın altında lavlar sönerken dolabımı açıp bir eşofman altıyla üstünde Bryan Cranston’ın bulunduğu tişörtü başımdan geçirdim. Terliklerimi giyip odadan çıkan kızları takip ettim. Yurt hem okul derslerini veriyordu hem de bir nevi Kuran kursu niteliğindeydi. Bir sınıfa girip oturduğumuzda sınıfın çoğunu bizim kapladığımızı fark ettim. Sekiz kişiydik sınıfta da toplam on beş kişi falan vardı. Sınıfa hoca geldiğinde ayağa kalkıp geri oturduk. Okuldan çıkıp buraya gelmekte ayrı bir tatildi zaten.
“Günaydın kızlar, hoş geldiniz.”
“Hoş bulduk” uykulu sesler geldiğine pek memnun değildi.
Yanımda oturan Buse’ye baktım. Özenle giyinmiş heyecanlı bir şekilde oturuyordu sırada. Bazen şu kızın enerjisinden bende istiyordum.
“Beni dinleyin şimdi. Ben bu okulun idarisiyle ilgileniyorum. Herhangi bir sıkıntıda bana geleceksiniz. En ufak bir olayda atılırsınız ona göre. Burası lay lay lom edeceğiniz bir yer bir kurum değil. Bir ay kimse kimsenin huzurunu bozacak şey yapmasın. Sabah dokuzda ders başlıyor yani bu demek oluyor ki erken kalkıp ders saatine kadar kahvaltı edeceksiniz. Dokuzda derse girip 1’de öğle yemeği sonra üçe kadar tekrar ders. Sonra serbestsiniz. Akşam yemeği yer yatsıyla beraber yataklarınızda olursunuz.”
Öh yani. Sabah kahvaltısını kaçırmıştık. Kuralları dinledikten sonra bizi tanımak istedi. Herkes kalkıp adını, soyadını, nerden geldiğini, hangi okulda okuduğunu kısaca her bir bokunu anlattı. Sabırla dinleyip elime telefonumu aldım. Güngör’ün attığı mesajı açıp cevapladım. Yurda gelmemden memnundu. İstanbul’a gelince daha rahat görüşecektik. İki hafta sonra geliyordu nasıl heyecanlıyım anlatamam. İçimde öküzler tepiniyor. Nasıl bir şey olduğunu anlatamam dedim size. Anlatamıyorum işte.
Birçok hocayı tanıyıp kendimizi tanıttık. Bazıları çok iyi bazıları kendini beğenmiş bazıları çok sinirli. Şu okul idarisi mi ne o kadın var ya en çok ondan tırstım işte. Dersine geç kalmamam lazım yani tahtaya çiviler bizi. Dersler bitince koşarak öğle yemeğimizi yemek için yemekhaneye indik. Büyük bir yemekhaneydi ve güzeldi. Tabletleri alıp sıraya geçtik. Esra’nın önüne geçip pis pis sırıttım. Yemeklerimiz aldıktan sonra kendimize bir yer belirledik ve oraya oturduk.
Dersler tamamen bitince bir oh çektik. Merdivenler bizi çok yoruyordu ama asansöre de hepimiz sığmıyorduk. Yatakhaneye gelince koşarak camı açtım. Dolabın üstündeki postiş kâğıdı ilgimi çekerek elime aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUNLU KIZLAR
Chick-LitHayatın sandığınızdan daha zor olduğunu biliyor muydunuz? Gülmek her şeyi örtebilir ama gençler bunu yük haline getirir. Sıkı bir dostluk ve aşk. Ya işler sarpa sararsa?