Gözlerimin uykusuzlukla kızardığından ve olmayan göz altı torbalarımın şiştiğinden emindim.
Nöbete kalmıştım ve lanet olası nöbet bitmek bilmiyordu.
Seokjin Hyung gecenin üçünde bize yemek almaya gitmiş ve yarım saatten beri de gelmemişti.
Genelde nöbete kalmazdık ama bir haftadır her gece nöbete kalıyorduk.
Şehir merkezine yakın bir bankanın etrafında turluyorduk çünkü bir haftadır banka etrafında bu saatlerde siyah maskeli birileri dolaşıyordu.
Eğer yakalarsam sorgulayacaktım.
Geçen nöbetimden çok çok kolaydı bu görevim.
Geçen nöbetimde Gangnam sokaklarından birinde pedofili birisini yakalamam gerekmişti ve ben o pedofili piçi bir çocuğa dokunurken yakalamıştım.
Neyse ki küçük kızı bayıltmıştı.
Kız kendisine yapılan sapıklıkları görmemişti ve adamın kızı bayıltması kızın beni adamı öldüresiye döverken görmesini engellemişti.
Seokjin olmasa o adam hayatta olur muydu bilmiyordum.
Huh,neyse.
Polis arabası dikkat çeker diye kendi kişisel arabamla gelmiştim ancak Jin Hyung yemek almak için arabayla gitmişti.
Olağanüstü dahi olan ben de yoldan geçenler beni içkici sansın diye elime bir şarap şişesi almıştım.
Pekala, saçma bir fikirdi ama bana ne?
Saat on buçuktan beri bekliyorduk.
Şehir merkezine yakın bir yer olduğu için elbette arabalar geçiyordu ancak gecenin üçünde bu pek mümkün değildi.
Sokakta hiçbir tıkırtı yoktu.
Bir şey olmayacağını düşündüğüm için 'huh' şeklinde derin bir nefes verdim ve oturduğum yerde kafamı öne eğip gözlerimi kapattım.
Ellerimi gözlerimin üstüne çıkarıp ovalamaya başladım.
Her yer sessiz sanıyorken bir ses duymuştum.
Sesi duymamla birlikte kafam kalkarken, elim arkamdaki silahıma gitti.
Sokağa kısaca göz attım.
Kalbim hızlı hızlı çarpıyordu.
Evet, bu benim ilk görevim değildi ama vücudum her zamanki gibi adrenalin hormonunu haddinden fazla salgılamıştı.
Görünürde bir şey yoktu ancak canı acırmış gibi ses çıkartan yani mırıldanan birisi vardı.
Silahıma güvenerek kalkmıştım ve o anda bir telefon çaldı.
Telefonun çaldığı yere bakarken Jin'i görmüştüm.
Nefesimi bıraktığımda bağırdım.
"Sikeyim seni, Seokjin!"
Aceleyle telefonundaki çağrıyı meşgule atmıştı.
Hyung bana çattığı kaşlarıyla 'Ne oldu?' der gibi bakarken kalktığım yerime oturmuştum.
"Taehyung, hangi ara Hyung'una küfür eder oldun sen?"
Sakince sorduğu soruya gülmüştüm.
Cevap vermeme fırsat vermeden devam etmişti.
"Zaten kolum acıyor,acıyla kıvranıyorum duymadın mı? Bak, kanadı."
Dudağını öne büzmüştü ve gerçekten de kanamış olan kolunu gösterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rainism'taekook
FanfictionKaçırdığı deneği kendisi kullanacaktı, tabi aşık olmasaydı.