Ağzımı şapırdatarak uykumdan uyandım. Ağzım ve boğazım çok fazla kurumuştu suya ihtiyacım vardı. Uyumaktan şişen dudaklarımı dilimle yalayıp yatağımdan kalktım. Üzerimde bir şey olmamasını ve altımdaki şortu umursamadan odamdan çıktım. Sabahın erken saatleri olmalıydı, evdekilerin uyanık olduklarını sanmıyordum.
Bir gözümü ovalarken merdivenleri tek tek indim. Bir gözüm kapalıydı işte. Mutfağın yolunu tuttum ve içeriye göz atmadan mutfağa girdim.
Ses yoktu bu da demek oluyordu ki kimse uyanmamıştı. Su içerken birisi kafamdan bir şey geçirdi ve ben öksürük krizine girdim.
Sırtıma vurulan eller bile öksürüklerimi önleyemezken biraz su içerek öksürüklerimi kesmiştim. "Sen ne yaptığını sanıyor-"
Jungkook'un kızgın bakan gözleri ve boynuma geçirmiş olduğu tişörtle ne yapmaya çalıştığını beş saniye kadar sorguladım ve kahkaha atmaya başladım.
"Ne gülüyorsun?"
Kaşlarını katmış ve dudaklarını birbirine bastırmış, yanağındaki gamzenin çıkmasını sağlamıştı.
Burnumu kısıp dil çıkarttım ve kollarımı ona uzattım. "Şimdi de kollarımdan geçir tişörtü."
Madem beni çıplak görmüş ve giydirmek istemişti, o zaman tamamen giydirmeliydi. Yalnızca boynumdan geçirmekle olmazdı.
Ellerimi de yavaşça tişörtün kollarından geçirdi ve ben yayılan güzel kokunun onun kokusu olduğunu anlayıp gözlerimi kapattım.
Tişörtün eteklerini düzeltieken bir eli tenime değiyordu. Tenime değen eli ile belimi tutup, okşadı. Küçük bir şaplak attı ve geri çekildi. "Evde bizim dışımızda birileri varken böyle dolaşma."
"İyi de herkes uyuyor?"
Dişlerini çıkartarak gülmüş ve bir elini beline koymuştu. "Ne saçmalıyorsun sen? Saat öğleden sonra bir."
Gözlerim açılmıştı ve ben nasıl bu saate kadar uyumuştum?
Ayrıca Jungkook beni kıskanmış mıydı yani? Bu düşünce ile gülümsemiş ve dudaklarımı büzmüştüm.
"İçeride bir hatta iki tane misafirimiz var fakat şu an biri lavaboda. Diğerini de daha önce gördün zaten. Çabuk git üzerini değiştir," Konuşmayı kesmiş ve omzumdan tutarak beni kensi etrafımda döndürmüştü. "Yüzünü falan yıka, biraz insana benze."
Gözlerimi kısıp dişlerimi sıktım ve sonra Jungkook'a cevap vermeden içeri oturma odasına gittim.
Kızıl saçlı bir adam oturuyordu ve- ve Tanrım bu o adamdı! Beni ilk kaçırdıklarında koluma giren adam buydu. Adını daha önce duyduğumdan emin değildim ancak adının Hoseok olduğunu muhteşem ötesi güçlerim sayesinde biliyordum.
Gözlerim kısılana kadar gülümsedim ve el sıkışmak için sağ elimi uzattım.
"Merhaba, ben Taehyung."
"Ben de-"
"Ah, biliyorum Hoseok."
El sıkıştıktan sonra kafamı kaşımıştım ve odadan çıkıp yukarı gitmek için bir adım attığım an Jimin ile duraksadım.
"İyi de sen nereden biliyorsun Hoseok'un adını?"
Sıkıldığımı belirten bie nefes verdim ve göz devirdim. "Unuttun mu Jimin, ben ve sıradışı aptal güçlerim."
Kafasını sallamıştı ve Hoseok'a baktığımdaysa gülümsüyordu. Neden burada olduğunu merak etmiştim ve garip bir şekilde bilmek istemediğimden, bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rainism'taekook
FanfictionKaçırdığı deneği kendisi kullanacaktı, tabi aşık olmasaydı.