6.BÖLÜM

110 7 0
                                    

Ali'nin bugün sadece 2 ders saati vardı. Sonrasında annesini hastaneye götürmek için taksi durağına gidip arabayı Hüsamettin amcadan alacaktı.

Ali dersini anlatırken sözlerini bölen Eren çılgınlığını yine konuşturmuştu!
"Hocam ben bu devleti hiç anlamıyorum bunlar bizimle dalga geçiyor be." sözleri ile Ali, genç çocuğa dönmüştü. "Neyi anlamadın Eren?"
"Hocam aslında ben bu Murad'cığıma çok üzüldüm demek istiyorum." Diyince, Ali sorusunu sormuştu bile.

"Nasıl yani daha açık konuşur musun  babyface Eren?"
"Hocam sonunda kabul ettiniz yani babyface olduğumu. İltifatınız için teşekkür ederim neyse, hocam bu Murad'cığıma çok üzüldüğümü söylemek istedim. Zavallı Murad'cığımın duyguları ile oynuyorlar, sürekli tahta çıkartıp indiriyorlar, çıkartıp indiriyorlar. Benim bile psikolojim bozuldu yani . Adamın zaten kafa 3500 idi şimdi 4500 oldu. Yapılır mı bu Murad'ıma ?" sözlerini, olmayan gözyaşlarını silmesi ile sonlandırmıştı.

Ali bu sözleri hafif bir tebessümle dinlemişti. Tabii 10-C sınıfı kahkahalara boğulmuştu bile.
Deli dolu bir çocuktu Eren.
İnsanlar ne kadar çok şey yaşarlarsa yaşasınlar gülmeyi bilmeli ve unutmamalıdır.
Eren ise gülmeyi de güldürmeyi de en iyi bilenlerdendi. Hayat ona onun için henüz bir şeyler yaşatmamıştı. Yani en azından Eren öyle biliyordu.
Ama hayat her zaman olduğu gibi Eren'i de çok güldürmeyecekti. Çünkü hiç kimse için sonsuz bir mutluluk yoktur.

Hayat hep olduğu gibi bir yerlerden çatlak verirdi, yani bir güldürür, iki ağlatırdı. Çok güldürmeyi sevmezdi hayat. O hep ağlatan olmak istemişti. Ve ağlatırdı da. En büyük düşmanlarımız bile hayat kadar üzmemiştir bizleri. Yanılıyor muyuz bu konuda?

"Eren'ciğim şimdi o Murad'cığının akli dengesi pek yerinde olmadığı için yani emin olamadıkları için o tahta indirip çıkartmışlardır. Sen kendini üzüpte babyface olan o güzel yüzünü bozma tamam mı koçum?" Diyerek tamamlamıştı sözlerini. Sınıf için harika sohbetlerdi bunlar. Belki de Ali bu sohbetler sayesinde 10-C sınıfa tarih dersini sevdirmişti.

Bu sohbetleri bölen yine ders zili olmuştu. Ali ise eşyalarını toplayıp sınıfa dönerek. "İyi dersler çocuklar " diyip sınıftan ayrılmıştı bile.

Öğretmenler odasına girdiği zaman
"Naber yağuşuklu?" sözleri ile Rüzgar göz hapsine girmiş ve çoktan Ali'nin yanağından bir makas almıştı bile.
Yanağında ki ele vurup "Kes lan laubaliliği pezeveng "sözleri ile Rüzgar dudaklarını büküp," Ama oluyor mu yaguşuklu? Ben seni görmek için saatler, dakikalar, saniyeler, sa.."

"Kısa kes Rüzgar"sözleri Rüzgar'ın sözlerini kesmesine yetmişti bile.
" Sana da şaka yapılmıyor haa!" sözleri ile özüne dönmüştü.
"Lan, neyse Necla Sultan'ı hastaneye ne zaman götürüyon ?"

"Şimdi iznin olursa taksi durağına gidip Hüsamettin amcadan taksiyi almaya gideceğim, iznin var değil mi Rüzgar?" demesi ile Rüzgar,
" Aslında senden ayrılmaya gönlüm el vermiyor ama konu Necla Sultan olunca, hadi izni kaptın yaguşuklu .Lan oğlum benim arabayı alsana, niye oraya kadar yürüyerek zaman harcayasın?" Bu sözlere ise Ali ,

" FesupanAllah, yok sen neyle gideceksin sağ ol ,düşünmen yeter abi "demesi üzerine,
" Lan başlatma sağ oluna falan, benim arabam senin araban ne fark eder kardeşim, al şu arabanın anahtarlarını, bir daha senden öyle sözler duymayayım. "

Ali ise biraz çekingenlikle "Sağ ol kardeşim ama ben taksiyi alayım" diyerek arabanın anahtarlarını geri uzatmıştı. "Bana bak Ali eğer sorun ettiğin şey 4 teker ise, benim arabada 4 tekerlekli yani taksiden farkı yok al şu arabanın anahtarını" diyerek anahtarları bu sefer Ali 'nin avucuna koymuştu bile.

CENNET KUŞUM ( YENİDEN YAZILIYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin