31. Bölüm

2.5K 142 82
                                    

&

Bu hayatta yapılan hatadan daha önemli olan şey; ne kadar sevdiğidir insanı. Bazen o seven kişinin önüne dünyaları koysanda yetmez. Bazen de ona ufacık bir önem verip, herhangi bir şey yapmak, onu çok mutlu edebilir.

Peki ya bir insan neden çok büyük fedakarlıklar yapar? Kişiyi önemsediğinden mi ya da yaptığı bazı hataları telafi etmek için mi? Belki de çok sevdiğinden, kendinden bile çok değer verdiğinden. Bunların hepsi birer fedakarlık nedeni olabilir.

Peki ya bir insan, heleki seven bir insan çaresizliğinden yaparsa bu fedakarlığı ne olur?

Çaresizlik ya, çaresizlik.

Ben çok iyi bilirim çaresizliği. Ne demek olduğunu açığa vuramasamda hissederim. Ve hissetmek, anlatmaktan da öte ölmek gibi... Ben çaresizliği yaşadığım için biliyorum, görüyorum ve sahi, hissediyorum. Peki bu hissin nasıl olduğunu söyleyebilir miyim? Yapabilir miyim bunu? Belki evet belki hayır. Ama şu sözlerle ifade edebilirim mesela; kalbin kanatlanıp gittiği yere, bedenin gidememesi diyebilirim...

Bugün hayatımı mahveden, o hayatta affetmem dediğim insanın yapmış olduğu fedakarlıkla birlikte düşmüştü içime sıcaklık. Yüreğimdeki buzu eritmeye yetmişti. Çünkü görmüştüm gözlerindeki saf, iyi niyeti. Hissetmiştim çaresizliğini. İnanmıştım sevgisine, bana bir daha zarar vermeyeceğine de ikna olmuştum.

Şimdi gerek var mıydı hala bu düşmanlığı sürdürmeye? Nefreti ikiye katlamaya gerek var mıydı? Zamanında hayatını mahvettiği kız için şimdi aşkından vazgeçen bir adama karşı bu kadar zalim olunması doğru muydu? O en büyük fedakarlığı yapmıştı. Canının yanmasını umursamadan, kendisini hiçe sayarak değer verdiği kız için vazgeçmişti kendinden. Benim için, vazgeçmişti sevgisinden.

Onu affetmeliydim. Belki yaptığı hiçbir şeyi unutmamıştım, hala aklıma geldikçe ilk günki gibi yanıyordu canım ama ben kin dolu bir hayatta nefes alamazdım. Onu şu ana kadar yok saymış, silmiştim. Ama şimdi bana karşı yapılan bu saf vazgeçişten sonra onu yok sayamazdım. Ben bu ezilen kalbin üzerine yük koyacak kadar acımasız değildim. Bir kalbi kıracak kadar da cesaretli değildim.

Odanın sessizliğine karşı düşüncelerimin suskunluğuyla düşünürken bir de telefonumun sesi eşlik etmişti ortama. Her şeyi, düşüncelerimi bir kenara atıp komidinin üzerinde duran telefonuma uzandım.

Onca hayalin, onca bekleyişin ardından inanmıştım isteğimin olmayacağına. Ama bu sefer yine yanılmıştım. İki gün boyunca sevdiğim adamın yanımda olacağına, bana bir adım atacağına inanmıştım ama yanılmıştım. Şimdi de o değildir dediğim için yanılıyordum. Evet sonunda bir yanılgım işe yaramıştı. Arayan sevdiğim adamdı.

Onca yaşanmışlığa rağmen dün beni o alanda bırakmayıp geri dönmüştü, şimdi de arıyordu.

Gülümsedim, öyle bir gülümsedim ki hemde, her şeyin yoluna gireceğine inandım. İnanacaktımda. Çünkü sevdiğim adam hayatımdan çıkmamıştı. Hiçbir şey bitmemişti, belki bitmeyecektide. Derin bana değer veriyordu, tüm yaptıklarıda bunun kanıtıydı.

Boğazımı temizledim, telefonu kulağıma götürdüm. Önce sustum, bir kaç saniye sonra "Alo?" dedim. "Nasılsın?" diye sordu. Beni merak ediyordu işte. Gülümsedim. "Ben, iyiyim. Ya sen, sen nasılsın?" diye sordum. Hatamın farkındalığıyla mesafeme dikkat etmem gerektiğini biliyordum. Hiçbir şey yaşanmamış gibi umursamamazlık yapamazdım.

Kulaklarıma doluşan alaycı gülümsemenin ardından yüzümdeki tebessüm yerini üzüntüye bıraktı. "Neye gülüyorsun?" diye sordum. Cevap vermedi önce, gülmeye devam etti. Sanırım sinirleri bozuktu. "Sen az önce bana nasılsın diye mi sordun cidden?" dedi. Derin görmesede kaşlarımı çattım. "Evet, ne var bunda?" diye sordum bu defada. Gülmesi yavaş yavaş kesilirken boğazını temizledi. "Yarın atacağım konuma gel!" dedi. Anlamsızca etrafıma bakınırken "ne..." sorumu soramadan telefonun yüzüme kapanışıyla sustum.

GUPSE - DEĞİŞİM YOLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin