10.BÖLÜM "Otel odası."

869 92 10
                                    

Lütfen karakterler ve olay örgüsü için yorumlarınız eksik etmeyin. İyi okumalar.

Sara'dan..

Yavuz beni apar topar evine getirdikten sonra 3 saati geride bırakmıştık. 3 saat boyunca bir oda da toplantı yapmıştı ve hala devam ediyordu. Beren Alp'in yanındaydı. O yüzden Beren için endişelenmiyordum.

Alp'i ilk defa Yavuz'la birlikte Rojda'nın geldiğinde görmüştüm. Bugün de Yavuz beni bu eve getirdiğinde Beren'i almaya gitmeden önce burada görmüştüm. Güvenilir birine benziyordu.

Ev çok şaşalıydı. Tüm eşyalar çok gösterişliydi. Kabartmalı ya da parlak renklerle döşenmişti evde sayamayacağım kadar çok oda vardı. Büyük ormanlık bir arazinin içine yapılmıştı ve dört ayrı büyük binanın birleşimi gibi duruyordu dışarıdan. Biz orta kısımdan bir kapıdan girmiştik. Girişte kocaman bir hol vardı. Ortada büyük bir yapay göl vardı. Her yer ben zenginim diye bağırırken kafamı kaldırıp tavana baktığımda çok yüksek olan tavan başımı döndürmüştü.

Yavuz arabada ve arabadan indikten sonra eve kadar benimle hiç konuşmadı. Sadece sabah arayıp bugün benim yanıma geleceksin deyince ikiletmeden tamam demiştim,daha doğrusu demek zorunda olduğumdan ona duymak istediği cevabı vermiştim.

Eve gittikten sonra içeride ki çalışanlara bir şeyler söyledi. Ben tabi ki onun on metre gerisinden koruma ordusu içinde yürüyordum. Çalışanlarla konuştuktan sonra bana dönüp kısa bir bakış attı ve hiçbir şey söylemeden gitti.

O gittikten sonra hemen yanıma evde çalışan kadınlardan biri geldi ve beni yönlendirerek bir kat yukarıya çıkardı. En az on tane kapı varken kadının beni yönlendirmesiyle en sondaki odaya girdim. Daha sonra kadın bana yemek getirdi. O sırada Yavuz'u sordum. O da gayet mesafeli bir üslupla aşağıdaki toplantı odasında, toplantıda olduğunu söyledi. 

Getirdiği yemek de şehriye çorbası, kereviz yemeği ve biraz yoğurtla suydu. Hayır yani böyle bir evde benim payıma düşen en sevmediğim ve ağzıma sürmediğim kereviz mi yani? Zaten Yavuz beni çağırınca stresten kahvaltı yapmamıştım ve karnım zil çalıyordu. Bu yemeği yiyemezdim hatta şuan kokusuna bile dayanamıyordum.

Yoğurt ve çorbayla da benim karnım hayatta doymazdı. Başka yemek getirin de diyemiyordum. Bu kadar stresin üzerine birde açlık eklenince dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Biraz açlığımı bastırsın diye çorbayla yoğurdu yemiştim. Sonrada oyalanmak için oda da tek bir duvarın tamamını kaplayan kitaplıktan kitap alıp okumaya karar verdim. O kadar çok kitap vardı ki, şaşırmamak imkansızdı.

 Ben kitapları incelerken çalışan kadınlardan biri gelip yemek getirdikleri tepsiyi alıp suratıma bile bakmadan çıkmıştı. Görmüyor musun bacım? İşte yememişim mübarek yemeği demek ki sevmiyorum. Sorsana bana doydun mu diye. Yok herkes bana kötü davranmaya yemin etmiş durumda.

Kitap seçmeye çalışırken saatin nasıl geçtiğini anlamamıştım. Buraya geldiğimde saat tam on ikiydi.

Şimdiyse üç. Neredeyse üç saat boyunca kitapları incelediğim zaten boyun ağrımdan da anlaşılıyordu. 

En sonunda bir tarih kitabı seçip pencerenin önündeki tekli koltuğa oturdum. Bacaklarımı öndeki küçük sehpaya uzatıp kitabı okumaya başladım. Kitap uykumu getirmeye başlayınca uyumamam gerektiğini ve uyumamam gereken bir yerde olduğumu hatırladım ve kalkıp kitabı yerine bıraktım. 

Dönüp pencereye doğru yürüyecekken birden kitaplıkta gözüme bir kitap çarptı. Bir adım geri çekilip bakınca baktığım rafın tamamının çocuk kitaplarıyla dolu olduğunu gördüm. 

ARENAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin