Anonimin de söylediği gibi yağmur yağıyordu. İlk damlayı gördüğüm anda pencerenin kenarına ilişmiştim. Kendimi fazla kaptırmamak için müziği oldukça kısık seste dinliyordum. Şimşek de çakmıyordu, şimdilik o kadar da şiddetli görünmüyordu ama saatler ilerledikçe dolu yağıyormuş hissi veren büyük yağmur damlaları oluşacaktı, son bir haftadır olduğu gibi.
Gelmemişti. Yemeğe çağıran annemi duyunca perdeyi çekip odadan çıktım. Yemek, babamın okulla ilgili soruları, annemin babamla komşuların dedikodusunu yapmasıyla geçmişti. Çoğu zaman onları dinlemedim çünkü aklım hâlâ ondaydı. Yağmur hızını artırmıştı. Acaba gelmiş miydi? Öylece orada bekleyecek miydi?
Yemeğimi yedikten sonra ödevlerimi yapmam gerektiğini söyleyerek hemen odama kaçtım. Böylece anneme yardım etmekten de kurtulmuştum.
Gök gürlemesinin bitmesini beklediğim birkaç saniyenin ardından pencereye yaklaştım ve perdeyi çektim.
Oradaydı. Ağacın altına oturmuş, dizlerini kendine çekerek başını yaslamıştı. İçimde bir şeyler koptu. Benim için orada bekliyordu. Sırf ben korktuğum için. Dudaklarımı dişledim, yapmam gereken bir şey vardı.
Yatağımın altından iki battaniye çıkararak pencereyi açtım. Kapıdan çıksam aileme bir şey söyleyemezdim. Yağmur damlaları yüzüme hücum ettiğinde hırkamın şapkasını başıma geçirdim. Etraf ıssız olduğu için hemen koşarak karşısına geçtim. Tam dizlerinin önünde yere çöktüğümde başını kaldırdı.
Burnuna kadar maske çekmişti ve saçlarını da kapüşonlusu kapatıyordu. Kızarık gözleri gözlerime değdiğinde faltaşı gibi açıldılar. Bir an ayağa kalkıp koşa koşa yanımdan uzaklaşacak gibi olduğunda kolundan tuttum. Gözleri mümkünmüş gibi daha çok açıldı.
"Sensin değil mi?" diye bağırdım duyması için. Tepkisizce yüzümü inceledi hâlâ neden kızarık olduğunu anlamadığım gözleriyle.
Yavaşça başını salladı.
"Gözlerin neden böyle?" Anlamayarak baktı. "Yoksa ağladın mı? Kızarmışlar."
Gözlerini kapattı. Etrafıma sardığım battaniyeleri üzerine bıraktım.
"Gitmeyecek misin?"
Cebinden telefonunu çıkarıp bir şeyler yazdı. Benimle olan sohbete girmişti. Hemen telefonumu çıkardım.
X: gitmeyeceğim
"Neden? Hasta olursan suçlu hissederim."
X: bana bir şey olmaz :)
X: lütfen git artık kendimi çok tuhaf hissediyorum
X: lütfen
"Çok meraklıyım sanki sana," diye söylenip ayağa kalktım. Gözleri kısıldı ama güldüğü için olduğunu anladım; kenarları kırışmıştı çünkü.
Arkamı dönmüş gidiyordum ki birden yüksek sesle gök gürleyince kendimi hemen yere attım.
Bu korku bir gün beni öldürecekti.
Ama bugün değil, neyseki son anda anonim beni tutup kucağına doğru çekmişti. Canım acımadığı için rahatlayarak derin bir nefes alıyordum ki durumu tekrar gözden geçirince alacağım nefes boğazımda takılıp kaldı.
Anonimin kucağındaydım.
Karnımda birleşen ellerini ayırdıktan sonra ona döndüm. En az benim kadar şaşkındı, onun da bunu beklemediğini gözlerindeki şok ve anlam veremediğim birçok ifadeden anladım. Ellerini uzaklaştırıp havaya kaldırdı. Göğsünden destek alarak kendimi yanına attım. Kalbim anın şokuyla deli gibi atıyordu, daha önce hiç böyle bir şey yaşamadığım içindi sanırım.
Karıncalanan ellerimi bacaklarımın arasına sokup başımı gökyüzüne kaldırdım. Telefonum titredi.
X: özür dilerim
X: yemin ederim canın acımasın diye yapmıştım
X: sapıkça herhangi bir şey düşünmedim hiç bir anda oldu zaten ne olduysa
X: yanıma oturtacaktım ama senin de ayağın kayınca işte
Gülümsememi saklayamadım. Ona döndüğümde hâlâ bir şeyler yazıyordu. Kolumu ellerinin üzerine koyduğumda durdu. "Tamam, anladım ben. Teşekkür ederim."
Telefonu cebine attı ve öylece yağan yağmuru izledik. Battaniyelerden birini bana vermişti. Şimşek çaktığında geriliyordum ve o da hissediyordu. Beyaz ışık parladığı zaman gözleri bana çevriliyordu. Bir şimşek daha belirdiğinde ona baktım.
O çoktan bakmış oluyordu zaten.
°•°•°•°•
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kar tanesi | texting
ContoG: O kadar parayı bana bir elbise almak için harcamana gerek yoktu X: hayır gerek vardı X: aslında sadece X: mutlu olduğunu görmeye ihtiyacım vardı