3

13K 691 138
                                    


Öğretmen sanki puding yiyormuş gibi ağzını şapırdata şapırdata ders anlatırken ben başımı elime yaslamış sıramla bakışıyordum. Rahat görünüyordu, uyusam fazladan ders çalışmam gerekir miydi ki?

Zaten dinlemiyorum, bahanesiyle başımı tam sıraya koyacakken öğretmen ibnelik yapıp adımı bağırınca siniri bozuk bir edayla gülümseyip sessizce sövdüm.

Neden? Çünkü g**üm yemez. Sesli söylersem valla kapı dışarı edilirim.

"Efendim hocam?" dedim. "Örtmeniim!" mi deseydim? Hoca kelimesinde daha az harf var, üşeniyorum anlayın yahu!

"Bu soruyu sen çöz." Ha 'çözer misin' de yok. Direk 'sen çöz!' Ne gereksiz emir kiplerine giriyorsunuz hocam ya?

Sessizce kalkıp tahtaya ilerlerken bir yandan da nasıl çözeceğimi düşünüyordum. Tamam giriş kısmını hallederdim de devamı biraz zor gelirdi. Bu ne biçim matematik sorusu, bildiğin destan yazmışsınız oğlum!

Hayat bana diyordu ki "Sen misin mimarlık okuyan"

İçimden ard arda "Lütfen birşey olsun, birşey olsun!" diye tekrarlarken yavaşça cevabı yazmaya başladım. Sorunun devamını nasıl getireceğimi bilemediğim noktaya gelince sanki dua'm kabul olmuş gibi başıma ağrı girince bir adım geri çekilip başımı tuttum. Biraz da inandırıcılık ekleyip gözlerimi kapatarak canımın yandığını belli eden birkaç ses çıkarınca öğretmen yanıma gelerek iyi olup olmadığımı sorunca başımı iki yana salladım. Valla benden on numara oyuncu olurdu, niye mimarlık okuyorsam bende.

Burnumdan akan bir sıvı hissederken hasta mı oluyorum diye düşünmeden edemedim. Önce baş ağrısı, sonra burnum akıyor falan. Yaza girerken hasta olasım tutmuştu, iyi mi?

"Rüya burnun kanıyor. Bu derslik izinlisin, revire git hemen." diyen öğretmene bakıp elimle burnumu kapattım. Burnum mu kanıyormuş?

"Tek başına gidebilecek misin?" dediğinde kısaca başımla onaylayıp sınıftan çıktım ve koridorun sonundaki lavaboya ilerledim. Başıma güneş geçti herhalde. Fazla güneşde durmam ama çarptı sanırım.

Lavaboya girip burnumu ard arda birkaç kere yıkayıp kanlı sunun delikten dönerek gitmesine baktım. Eve gidince biraz daha rol yaparsam, bugünkü bulaşık sırasını da atlatırdım. Ece'yle bulaşıkları sırayla hallediyorduk. Bir gün o, bir gün ben. Ama üstün oyunculuk yeteneğim sayesinde kesin yırtacaktım.

Bu dersten sonra saat ikiye kadar dersim yoktu, ki saat ikide de tek bir ders vardı ve o da çok önemli bir ders değildi.

Dersin bittiğini belli eden zil çalınca içimde horon teperken sınıfa gidip çantamı aldığım gibi eve yürümeye başladım. Hatta olayı iyice abartıp Ece'ye mesaj bile gönderdim.

Kime: Ece Apla!

Ece iyi hissetmiyorum, dersin bitince biryere uğramadan eve gelebilir misin?

Acıtasyonun dibi!!

Mesaj sesiyle telefona baktığımda Ece'den geldiğini görünce sırıttım. Ece'den sadece on iki gün küçük olduğumdan ona abla dememden nefret ederdi ve ben inadına onu "Ece Apla!" diye kaydetmiştim.

Kimden: Ece Apla!

İyi misin?
Burnun kanamış, dedim sana güneşe çok çıkma diye.
Eve gidince biraz uzan, yarım saate gelicem.

Tabi durum böyle olunca azcık vicdan azabı çekmedim değil. Benim için endişelenmişti ve eminim derste olsa da aklı bende kalacaktı. Eve gidince mi mesaj atsaydım ki?

Eve girer girmez odama gidip rahat bir şort ve tişört giydikten sonra içerideki L koltuğa kendimi atıp yatarken pencereden güneş gelince perdeyi kapatıp kolumu gözlerimin üzerine koydum ve kısa süreli hafif bir uykuya geçiş yaptım.

Ağır bir mide bulantısıyla gözlerimi açınca hızla elimi ağzıma götürüp lavaboya koşarken kapıdan anahtar sesi gelmişti.

Klozete eğilip sabahki kahvaltıdan kalan şeyleri boşaltırken kapıyı kapatamamıştım bile.

"Rüya?!" diye telaşla yanıma gelen Ece'ye bakamadan öğürmeye devam ettim. Bu kusmak, ne çirkin bir olaydı böyle.

Ece saçlarımı arkamda toplayıp yüzüme gelmesini engellerken biraz geri çekilip derin nefesler aldım. Midemde birşey kalmamıştı ama bulantı hala devam ediyordu.

Ayağa kalkmama yardım ederken titreyen ellerimle ağzımı yıkayıp kuruladım. Bu güneş mahvetti beni mahvetti!

Yavaşça Ece'den destek alarak içeriye geçerken o çoktan konuşmaya başlamıştı kendi kendine. Ne zaman sinirlense, endişelense ve korksa kendi kendine konuşmaya başlardı ve susturabilene aşk olsun.

"Bu kadar kötü olduğunu bilsem daha erken gelirdim. Ne yapsam ki şimdi? Çorba? Evet evet sıcak çorba iyi gelir. Sonra da ilaç alıp dinlenirsen hiçbir şeyin kalmaz. Daha kötü olursan da hastaneye gideriz. Ama nasıl gideceğiz ki, hastane çok uzak. Hayriye Teyze! Onun arabası vardı dimi? O bırakır. Hiç olmadı ambulans çağırırız. Evet..." Koltuğa uzanınca gözlerimi kapattım ama susmuyordu ki.

"Ece sus." dedim güçsüz çıkan bir sesle. Kafam zaten davul gibi olmuştu.

Ne demiş karadenizliler?

Riv riv etma!!

Hay ben ağzınızı öpeyim, ne kadar da doğru bir cümle.

Sessizce mutfağa giderken bende kolumla gözlerimi kapatıp diğer elimi de karnımın üzerine koydum. Bundan sonra vampir gibi dolaşacaktım, yiyorsa güneşe çıkarın beni!

Tümör《Final》Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin