Ruhun acı çanları çalıyordu gökte. Mavisine doyum olmayan gökyüzü kuşatılmış sanki sonsuz grilerle. Hava bulutlu, yağmur yağacak. Yağdıkça içini dökecek bana gökyüzü. Yaşları gökyüzünü ıslatacak.
Yeni bir ölüm fermanı yazılacak.
"Nesi var?" diye fısıldayan Ece'ye çevirdim bakışlarımı. Sofradan erken kalkan Rüzgar ile birlikte masa da sessizleşmişti.
"Hasta galiba. Bugün okula gitmeyeceğim zaten, ben bakarım ona." dedim ve çayımdan son bir yudum alıp ayağa kalktım.
"Birşey olursa beni ararsın. Ben birazdan çıkarım." diyerek masayı toplamaya başlayınca bende odama ileriledim.
Hasta olan bendim, ama ruhsal,olarak yaralanan da Rüzgar'dı. Bu onu fiziksel olarak yaralanmaktan daha beter bir hale getirmişti. İştahı yoktu, sürekli benim birşeyim var mı diye bakıyordu. Sanki elini ayağını bağlamışlar gibi bakıyordu. Her hareketinde ipler daha da sıkılaşıyor, onu daha da hareketsiz kılıyordu.
Odama girdiğimde yatakta oturtup telefona odaklanmış olan Rüzgar'ı görünce yanına oturdum. Benim geldiğimi fark edince telefonu kapatmış ve direk bana dönmüştü. Ellerimi elleri arasına alıp soğuk parmaklarımı ısıtırken alnını alnıma dayadı ve derince bir iç çekti.
"Uyuyalım mı?" dedim kehribar gözlerine bakarak. O kızılımsı kahve gözleri öyle bir bakıyordu ki, insanın içi gidiyordu.
"Olur." diye sessizce beni onaylayıp toplanmamış yatağıma uzandı ve beni de yanına çekti. Sırtımı göğsüne yaslayınca üzerimize battaniyeyi örtüp bir kolunu başımın altından geçirip diğer koluyla da bana sıkı sıkı sarılırken başımın üzerindeki burnundan derin nefesler çektiğini duydum.
"Başın ağrıyor mu?" diye sordu kısık sesiyle. Sanki bağırsa benden kopacakmış gibi bir hissiyat vermişti. Bağırsa kalplerimiz uzaklaşacaktı. Kalplerimiz uzaklaştıkça da daha çok bağıracaktı sanki.
"Hayır."
"Miden bulanıyor mu?"
"Hayır."
"Görmende bir bulanıklık oldu mu hiç?" bu sorusu karşısında birkaç saniye duraksadım.
"Hayır."
"Acı çektin mi benden habersiz?" dediğinde kalın sesi titremişti hafifçe.
"Hayır." Yalan söyledim...
"Çekme." dedi ve beni kendine biraz daha çekti. "Sen acı çekince ben ölüyorum."
"Ölme." dedim ve ona doğru döndüm. Çenesi alnıma değince birkaç saniye adem elmasına bakıp başımı kaldırdım ve kehribar gözlerine odakladık gözlerimi. "Seninde acımasın canın. Hem iyileşince soracağım sana bu duygusal hallerinin hesabını. Benim Rüzgar'ım, yaz esintisine dönüvermiş haberim yok."
Derin bir nefes aldı saçlarımın arasından. Bir rüzgar esti, ruhlarımızı başka bir yere savurdu sanki. Benim 5 yaşındaki ruhum eski bir salıncakta gıcırtılar eşliğinde sallanırken Rüzgar da beni salladı gıcırtıları yok sayarak.
Belki o salıncak kopacak, ve beni ölüme atacaktı ama ben sallanırken güldükçe o güzel rüzgar yaz yağmurunu bana getirecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tümör《Final》
Short Storyİçim acıyor biliyor musun? Sen öyle uyuyorsun ya uzaktan uzaktan, varlığımdan habersiz... İçim acıyor.. Hani demiştim ya sana, ölürsem kalp yetmezliğinden ölürüm diye. Neden biliyor musun? Çünkü sen yanımda olmayınca, sensizlikten ölüyorum ben. Kal...