Ben küçükken de en sevdiğim mevsim kıştı. Kar yağmasa bile soğuk havayı severdim ben o yaşta. Arkadaşlarımın neredeyse hepsi yaz mevsimini, denizi veya bunun gibi şeyleri severdi ama ben inatla o acıtan soğuğu severdim. Okula giderken soğuktan hareket ettiremediğim parmaklarım, kızaran burnum, ağzımdan çıkan buhar... Hepsi bana nedensizce komik gelirdi.
Mesela yollara birikmiş olan sular sabahları buz tutardı ve ben okula giderken hep onların üzerine basarak kırardım. Bazıları kırılmayacak kadar kalınsa da üzerinde kayarak eğlenirdim. Birçok kez düşsem de, ellerim kanasa da, canım, acısa da umrumda olmazdı. Eğlenmek ağlamaktan daha güzel gelirdi her zaman.
Ağlarken bile, gülümsemeye çalışırdım. Çünkü ağlamak acıtmazdı. Ağlamak kötü değildi ki. Her ağlayan mutsuzluktan ağlamazdı bence.
Mesela bende şu an banyoda, yere oturmuş ağlıyor olmama rağmen mutsuz değildim. Daha çok, hissetmiyordum ben. Damlalar çeneme doğru süzülürken ben boş boş karşımdaki duvara bakıyordum. Acı yoktu, mutluluk yoktu, hüzün, özlem, keder, yalnızlık yoktu. Koskoca bir boşluk vardı içimde. Hayallerimin benden kopup gidişi hiç bu kadar ağır hissettirmemişti.
Ağır gelen duygular değil, üzerimdeki sorumluluktu benim. Hayallerimin üzerimde bıraktığı sorumluluk...
Mesela güzel bir meslek edinecektim kendime, evlenecektim, sıcak bir yuva kuracaktım, aşerip Rüzgar'ı canımdan bezdirecektim, doğumda çok güzel küfürler edecektim, Rüzgar'a benzeyen bir oğlum olacaktı sonra. Kehribar gözleri olacaktı onun gibi, sevdiğinde çok güzel sevecekti. Rüzgar'la beraber yaşlanıp beraber ölecektik mesela.
Ve bunların hiçbirini gerçeklestiremeyecek olmak beni yıkıma uğratmıştı. Çabalamak, bu hastalığa karşı bir zafer kazanmak istiyordum ama ben bunun için yeterince güçlü değildim.
Yine de bir umut parçası, hayallerimin gerçekleşmesiniisteyerek daha fazla acıtıyordu canımı. Umut etmek ne zamandan beri can yakar olmuştu ki? Belki de umut her zaman can yakardı, ama biz bağımlı gibi hissetmezdik bize verdiği zararı. İçten içe tüketirdi bizi, sonunda da ölüme sürüklerdi.
Yavaş yavaş...
"Rüya?"
Kapıya baktım bomboş bir ifadeyle. Arkasında bekleyen Rüzgar'ı görmek istedim ama bunun için bir harekette bulunmadım. Sağ elimle sol kolumu tutup kucağıma koyarken tüm hissini kaybetmiş elime dokundum. Sol elimi hareket ettiremiyordum, dokunsam bile hissedemiyordum. Doktorun dediği gibi tümör yüzünden kısa süreli felç geçiriyor olmalıydı kolum. Zaten olayları yüm gerçekliğiyle yüzüme vuran olay da bu olmamış mıydı? Sadece elimi yüzümü yıkamak istemiştim.
"Rüya iyi misin?" kapının ardından gelen Rüzgar'ın endişeli sesine dayanamadım.
"İyiyim." dedim normal olmasına özen gösterdiğim ama boğuk çıkan sesimle.
Derin bir nefes verdiğini duydum kapının arkasından. Rahatlamış bir şekilde deģildi ama, oldukça sıkıntılı bir nefes verme şekliydi.
"2 saattir içeridesin."
"Elimi yıkayıp geliyorum."
"Rüya." sıkıntılı bir nefes çekti ciğerlerine. "Girebilir miyim?"
Beni bu halde görmesini istemiyordum. Mutsuz veya mutlu değildim ama gözlerim ağlamaktan kızarmıştı. Beni böyle görünce onun da canının yanmasından korktum.
"Hayır, geliyorum şimdi." diyip felçli olmayan sağ elimle gözlerimdeki yaşları sildim ama yerini yenileri doldurdu.
"İyi değilsin." diye mırıldandığında kalkmak için hareketlenen ben durdum,ve tekrar oturup kapıya diktim yaşlı gözlerimi. "Bırak yardım edeyim."
Yardım ederdi ama, onun da yaraları vardı. Ben yaralandıkça o, ruhundaki yara bantlarını söküp benim ruhumun yaralarına yapıştırıyordu. Ama bu sefer de onun yaraları kanamaya başlıyordu.
"Rüzgar." dedim acı çeken bir tonda. Sesimi kontrol edemedim, ağır geldi tüm bu olanlar. "Beni böyle görmeni istemiyorum."
"Sen böyle yaptıkça canım daha çok acıyor anlamıyor musun?" dedi sesini biraz yükselterek. "Lütfen." dedi ateşi sönmüş bir sesle. "Lütfen canımı daha fazla yakma."
Yutkundum. Ah be sevmeye doyamadığım adam. Ben istemez miyim birbirimizin yaralarını sarmayı? Ben istemez miyim her düştüğümde ilk kaldıranın sen olmasını? Ben istemez miyim düşmeyeyim diye beni sırtına bindirip gülümseyerek yürümeni? Nefesimizin okyanusla çalkalanmasını? Kalplerimizin aynı şarkının ritimleri olmasını? Renkli bakışlarının içimi dağlamasını? Elimi tutmaya bile kıyamayışını? Seni dağdan taştan sakınmayı?
Ben istemez miyim tek bir bakışına ömrümü vermeyi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tümör《Final》
Kısa Hikayeİçim acıyor biliyor musun? Sen öyle uyuyorsun ya uzaktan uzaktan, varlığımdan habersiz... İçim acıyor.. Hani demiştim ya sana, ölürsem kalp yetmezliğinden ölürüm diye. Neden biliyor musun? Çünkü sen yanımda olmayınca, sensizlikten ölüyorum ben. Kal...