Güneş dağların arasından yeni yeni ayrılmaya başlarken biz elimizdeki poşetlerle eve doğru yürüyorduk.
Elimizdeki dediğime bakmayın, hepsini Rüzgar almıştı ve bende taşımak için ısrar edince en hafif olanlarından iki poşet vermiş ve geri kalanları kendisi taşımaya devam ediyordu.
Yine de Rüzgar'ın kaşları çatıktı şu an. Nedeni ise benim daha çok gülmeme neden oluyordu. Bildiğin kıskanılıyordum şu an.
Markette öyle kahkaha atınca çalışanlardan birkaçı bize dönmüştü ve aralarında erkek de olunca Rüzgar baya sinirlenmişti.
Hatta market çıkışında da benim elimi kendi kalbinin üzerine koyup aynen şöyle demişti. "Burası sana aitken, bir gülümsemenin nedeni olmak isterken, başkalarının benim olana bakmalarını nasıl isterim."
Gel de erime.
Güneşe bırakılmış dondurma gibi olduğuma eminim.
Rüzgar elindeki poşetleri yere bırakınca ona döndüm. Benim yüzümdeki sırıtmanın aksine onun dudakları gerilmiş, kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Onu böyle görünce sırıtmamı zar zor bastırıp 'noldu?' dercesine kaşlarımı havaya kaldırınca bana doğru bir adım atıp dibimde bitti.
Başımı kaldırıp yüzüne bakarken o tüm ciddiyetiyle üzerimdeki sweetin çapkasını başıma geçirdi ve omuzlarımdan tutarak yüzüme doğru eğildi.
"Gülme, senin yüzünden ciddi olamıyorum." dedi dudaklarını birbirine bastırırken. Bende kendimi tutamayıp gülünce onun da dudakları titremişti. "Rüya." dedi itiraz eden küçük bir çocuk gibi. "Hadi eve gidince bol bol gül, ama şimdi değil." diyince daha çok sırıttım.
"Niye?"
"Çünkü bu gülüş benim. Bu dudakların kıvrımındaki minik gamze de benim. Kimse görmesin." diyince bende onun ceketinin şapkasını başına geçirdim.
"O zaman sende gülme. Çünkü o yanaklar benim. O gülümseme de benim. Kimse görmesin." dediğimde kendini tutamayıp o da gülümsemişti. Kahve gözlerine ulaşan parlaklıkla baktı gözlerime.
"Seviyorum seni."
"Çok çok mu?" diye sordum.
"Çok çok." dedi ve alnını alnıma yasladı. "Sevmeye doyamadım, hergün daha çok sevesim geliyor seni. Saçlarını öpesim geliyor, ellerin ellerim arasına alasım, günlerce sarılasım geliyor, ama dokunmaya kıyamıyorum be." dedi ve kumral saçlarımdan bir tutamına işaret parmağıyla hafifçe dokundu ve elini geri çekti. "Doya doya sevsem seni, canın acır mı?"
Acımaz be güzel adam. İçinde sen olan hiçbir şey canımı yakmaz benim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tümör《Final》
Historia Cortaİçim acıyor biliyor musun? Sen öyle uyuyorsun ya uzaktan uzaktan, varlığımdan habersiz... İçim acıyor.. Hani demiştim ya sana, ölürsem kalp yetmezliğinden ölürüm diye. Neden biliyor musun? Çünkü sen yanımda olmayınca, sensizlikten ölüyorum ben. Kal...