32. Bölüm

478 63 0
                                    

İkinci ağacı da devirince benim işim burada tamamlanmıştı. Baltamı elimden bırakmayarak meyve ağacı bulmaya çalıştım. 

  Burası ıssızdı ama ağaçların bitkilerin yaydığı koku muhteşemdi. Muhteşem bir koku olduğuna göre de meyve ağacı bulmam uzun sürmeyecekti.  

 Uzun uzun yürüdükten sonra karşıma bir meyve ağacı çıktı. Bu meyve ağacı bir elma ağacıydı. Hemen elimdeki baltayla beraber zıplayıp bir tane elma kopardım.

 Elma kırmızı ve parlak bir renge sahipti. Kocaman bir ısırık aldım. Elma çok lezzetliydi. Tam olgunlaşmıştı. 

 Elmayı kocaman ısırıklarla kısa sürede bitirdim. Ortalıktan kaybolmuş gibi gözükmemek için kölelerin yoğun olduğu bölgeye gittim.

 Elimde balta öylece bekliyordum. Aslında çoğu kişi öylece bekliyordu. Payını herkes tamamladıktan sonra oturup bekledik. Biz oturup beklerken çok yoğun bir ses duydum.

 Ses genelde at sesiydi. Ama bu kadar yoğun bir sesi bir iki tane at çıkaramazdı. At sesleri bu kadar yoğun olduğuna göre üstümüze bir ordu geliyor herhalde diye düşündüm. Gelen şeyi merak ediyordum.

 Seslerin geldiği yöne döndüm. Kafamı çevirdiğimde gördüğüm şey bir ordu at değildi. Ama 16 tane atın çektiği kocaman bir at arabasıydı.

 Bu az önce kölenin söylediği şeydi. Bu kadar büyük bir şeye gerek olmadığını düşünmeye başlamıştım. Çünkü ağaçları parçalayıp koyarsak bunun yarısı kadar bir araçla işi halledebilirdik. Ama ne söylenirse onu yapacağımızdan sustum.

 Konuşmadım. 

16 atın çektiği bu araba gelmiş ve önümüzde durmuştu.

 Üstünde bir kişi vardı. Araç durduğu anda emirler yağdırmaya başlamıştı. 16 tane köle iki gruba bölünmüş ve ağaçları taşıyıp yüklüyorduk.

 Devirdiğimiz tüm ağaçları at arabasına yükledik. Daha sonra önde kocaman ata arabası arkada da bizim bindiğimiz at arabaları hareket etmeye başladık.

 Ağaçları taşıdıktan sonra herkesin eline baltasını almasını söylemişlerdi. O yüzden elimizde balta at arabasının üstünde gidiyorduk.

 İnsan olmayan ıssız bölgeden çıkmış artık daha canlı bir yapıya sahip olan bir yere doğru gidiyorduk. Ama gittiğimiz yer saray değildi. Daha farklı bir yola dönmüştük. Galiba mantıklı olan şeyi mantıksız bir şekilde sonradan yapacaklardı.

 At arabaları bir süre gittikten sonra durdular. Bizi hızlıca aşağı indirip ağaçları taşıttırdılar. Ağaçları taşıdıktan sonra elimdeki baltayı bırakmış olmamdan dolayı bana hemen bıçak verildi.

 Gerçi herkes taşıma esnasında baltasını bırakmıştı. Herkesin elinde bir bıçak ağaç kabuklarını kesiyorlardı. Bunu söyleyen adam arkamdan hala bağırıyordu.

 ''Ağaç kabukları kesilsin.'' diyordu.

 Sesi çok gıcıktı. Nefret edilecek insan sesine sahipti. Suratı da aynı sesi gibiydi.

 Davranışları zaten benden nefret edin diye bağırıyordu. Bıçakla ağaç kabuklarını temizlemeye başladım. Biraz uzun sürse de ben Mano ve öteki 14 köle ağaçların kabuklarını temizlemiştik.

 Bu seferde bıçakları atıp elimize baltalar verilmişti. Elimdeki balta ile ağacı parçalar haline getirmiştim.

 Sonra bütün bu parçaları yatan yana dizdim. En sonunda da dizdiğim bu parçaları gidip at arabasına attım. Kendi kestiğim ağaçlar bitince Mano'ya yardım için yanına gitmiştim. Ama ona yardım edemeden dönmüştüm çünkü o da çoktan ağaç parçalama işini bitirmişti.

 Herkes burada olan işini bitirdikten sonra sarayın yakınlarındaki bir depoya doğru yola çıktık. 

KöleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin