2.9

3.6K 206 113
                                    

   Tam 15 saat.

15 saattir haber yoktu Mert'ten. Delirmeme ramak kalmıştı. Elim kolum bağlıydı, hiçbir halt yapamıyordum. Mert'e son yaptıklarımdan sonra arkadaşları yanlarına bile yaklaştırmıyorlardı.

Haklılardı.

Bedenimi Mert'i kaybetmenin korkusu sarmıştı. Ölüm kelimesi ona hiç yakışmıyordu.

Fakat zaten çoktan kaybetmiştim.

Ailesi, arkadaşları, öğretmenleri, akrabaları perişan idi. Babası emniyet müdürü olduğu halde bir tane bile iz bulamamıştı. Saat gece 2 olduğu halde herkes ayaktaydı.

Karakolda bekliyorduk hepimiz bir tane iz için.

Kimse yüzüme bile bakmıyordu. Burada olduğumu unutmuşlardı sanki. Herkes ağlamaktan şişmiş gözlerini yere sabitlemişti. Mert'in babasının kapısının önünde bekliyorduk.

Kurt delirmiş ve ani bir çıkış ile karakoldan çıkıp gitmişti. Duvarları yumruklamaktan elinde sayısız yara oluşmuştu.

En sonunda da çıkıp gitmişti

Homofobik o adam delirmişti.

Ve bu benim aklıma hiç iyi şeyler getirmiyordu. Kurt'un Mert'ten hoşlanabileceği düşüncesi bile gerilmeme neden oluyorken Mert'in de ondan hoşlanabilmesi ihtimali delirtiyordu.

Ama Mert ondan hoşlanamazdı.

O beni seviyordu.

Mert'in babası çıktı odasından sinirle. Herkes kalkmış ne olduğunu soruyordu. O ise bir sağa bir sola volta atıp kimseye cevap vermiyordu.

Bir anda sağımdaki duvara yumruk attı. Neye uğradığımı şaşırırken herkesin ağzından küçük bir çığlık kaçtı.

-BULAMIYORUM, SİKEYİM BULAMIYORUM!, deyip yere çöktü ve ağlamaya başladı.

Karşımda o güçlü adam ağlıyordu.

Güçlü duramıyordum.

Korkaktım ben.

Mert bir kafeden çıktıktan sonra kaçırılmıştı. Ve neden daha tam iyileşmemişken kafeye neden gittiğini kimse bilmiyordu.

Kurt haber vermişti bana. Arayıp "Bora, M-mert, ona kötü şeyler olacak çabuk bul onu" demişti. Ben neden olduğunu sorgulayamadan direkt yüzüme kapattı telefonu. Bunu nereden bildiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Herkes onun nereden bildiğini soruyordu fakat, tek bir kelime bile etmemişti.

Sonra da çıkıp gitmişti işte.

Güvenlik kameraları orayı çekmiyordu arka taraf olduğu için.

Mert'in annesi ise bu saçmalığı öğrendiğinde gidip kafeyi tam anlamıyla altını üstüne getirmişti

Ben ise bekliyordum sadece. Bir ezik gibi benden nefret etmesini sağladığım çocuğu bekliyordum.

Mert'in annesi eşinin yanından ayrılarak yanıma geldi.

-Çocuğum saatlerdir buradasın git sende artık ailen merak eder, dedi.

-Benim merak edecek bir ailem yok Sevda hanım ama beni düşündüğünüz için teşekkür ederim, dedim.

Ve oradan ayrıldı. Yavaşça Doğukan'ın yanına yürüdüm;

-Bir şey olursa bana da haber verir misiniz?

-Lan sen kimsin de sana haber vereceğiz puşt!, siktir git lan artık buradan da Mert'in hayatından da, siktir git ulan!, dedi ve ellerini göğsüme koyarak itekledi.

Diyemedim hiçbir şey. Haklı idi çünkü. Ben Mert'in artık hiçbir şeyi değildim.

Olmayacaktım.

Hızlı adımlarla çıktım karakoldan, evime doğru yürümeye başladım.

Evime vardığımda Ufuğu aradım ve bize gelmesini söyledim. İhtiyacım vardı ona.

Ağlamaya, içimi dökmeye ihtiyacım vardı.

Koltuğa oturup kafamı ellerimin arasına alıp beklemeye başladım. Üzerimi değiştirmeye ihtiyaç duymuyordum ki onu yapmaya bile halim yoktu.

Kapı tıklandığında kapıya doğru yürüyüp kapıyı açtım.

Fakat karşımda kimse yoktu. Kapıyı kapatıyordum ki tam o an yerde bir kutu gördüm.

Şaşkınlıkla kare şeklindeki küçük siyah kutuyu elime aldım.

Yavaş adımlar ile salona doğru geçerken bir yandan kutunun üstündeki kurdeleyi açmaya çalışıyordum. Bir anda yırttığımda içinden çıkanlar ile şaşkına döndüm.

İçinde Mert'in bir zincire asılmış, yüzü kan içindeki hali, yanında ise Eski Sevgilim Aral vardı..

««••»»

Artık bilinmeyenin kim olduğunu anlamışsınızdır herhalde.

Sizce Mert'i kaçıran Aral mıydı?

Son taslağı yayımlıyorum gelecek bölüm geç gelebilir.

Hadi ben kaçtım 🌈

Siz Tek Ben Hepiniz | texting | boyxboy Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin