Uzun dediniz alın size uzun.
********
'İNANMAK,
EYLÜL'DEN
Kapının tekrar açılmasıyla benim de gözlerim açılmıştı.
Kimseyi istemiyordum.
Kimseyi.
Anlamak neden bu kadar zordu?
Ama gelenin Rüzgâr olmadığını görünce ister istemez rahatlamıştım.
Zihnimdeki pus az da olsa kalkmış gibi hissediyordum. Şu titrememi de durdurabilsem...
Olanları düşündüğümdeyse anında boğazıma sarılan çelikten elleri hissedebiliyordum. Nefes almamı engelliyor; yutkunmaya çalıştığımda acı veriyordu.
Kapıyı kapattığında çıkan sesin beni irkiltmesine şaşırdım.
Hangi ara her şeyden bu kadar korkar hâle gelmiştim?
Bedenim bana aitmiş gibi değildi. Sadece bedenim değil; ruhum, sadece bana özel olan hislerim... sanki şu an hiçbiri bana ait değildi.
Derimi tırnaklarımla yırtıp içimden asıl beni geri çıkartmak istiyordum.
Neden böyle hissettiriyordu?
Yatakta, hareket ettikçe ağrıyan uzuvlarımın yardımıyla doğruldum ve deminki gibi geriye kaçtım.
Saçma, dedi zihnim. Sana zarar vermek isteseydi sen öyle ölü gibi yerde yatarken verirdi zaten. Şimdi kaçmanın ne anlamı var?
Yine de kendimi engelleyemiyordum.
Konuşmadan önce yutkunması dikkatimden kaçmamıştı.
" İyi misin?"
Cevap vermedim. Sıkıntıyla tekrar konuştu. "Bak neler oluyor bilmiyorum ama Rüzgâr dedi ki ailene haber vermen iyi olurmuş-"
Lafını bölüp sinirle konuştum. " Onlara bir şey söylemeyeceğim!"
" Ama neden?" dedi kaşlarını çatarak. Kafasını iki yana sallayıp düzeltti: " Ondan bahsetmiyorum. En azından merak etmemeleri için iyi olduğunu haber verebilirsin."
Ona bakmaya devam ettim. Yardımını kabul edip etmeme arasında kalmıştım. Beynim ister istemez yanlış bir şeyler arıyordu.
Ama sonunda haklı olduğunu kabul ettim. Ve elimi telefonu vermesi için ona doğru uzattım. " Çantam orada kaldı."
Hiçbir şeyimin bana ait olmadığı gibi sesim de bana ait değildi anlaşılan.
Bu kadar güçsüz çıkabildiğini bilmiyordum.
Gözleri titreyen elime kaydı. Hemen cebinden telefonunu çıkarıp bana uzatmıştı. Onun da elinin haffiten titrediğini o zaman fark etmiştim.
Mesajlara girip annemin numarasını yazdım ve aklıma gelen ilk şeyi mesaj olarak gönderdim:
' Arkadaştan yazıyorum valideciğim şarjım bitmiş. Sanırım içkiyi biraz fazla kaçırdık. Bu gece Hazal'lardayım evleri buraya yakın. Merak etmeyin beni, öpüyorum.'
Umarım ters bir şeylerden şüphelenmezdi. Bilerek samimi yazmaya çalışmıştım.
Telefonu ona geri verdiğimde, " Su iç biraz." diye mırıldandı karşımdaki çocuk. Ve komodindeki suyu alıp bana verdi.
İtiraz etmedim çünkü susuzluk boğazımı acıtmaya başlamıştı.
Boş bardağı tekrar komodine koydum. Bir şey dememi bekler gibi yüzüme bakıyordu. Demeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WİNDOW //don't talk about it (TAMAMLANDI)
Teen Fictionrüzgar.kargın: heyecanlanınca güzel oluyorsun biliyor muydun? Diyecek bir şey bulamayarak telefonla bakışmaya devam ettim. Yüzüm yanıyordu. rüzgar.kargın: Vazgeçtim rüzgar.kargın: Hem utanıp hem heyecanlanınca çok daha güzel oluyormuşsun. Anında k...