Şu başlığı yazmak bile tuhaf hissettirdi, sanki gerçek değilmiş gibi...
Bölüm şarkısı: Eurielle-Whispers
Mayıs 2018
Doğa, dengeyi her zaman kurar. Asla bozulmayan bir terazi gibi, kolları daima dümdüzdür.
Bir yerde susuzluktan kuruyan bir çiçek varsa, başka bir yerde suda yeşeren bir çiçek mutlaka vardır.
Bir yerde yaşam varsa, bir yerde ölüm kol geziyordur.
Bazen, bazı zaferler için ödenmesi gereken bedeller olur. Ancak bu bedeli ödeyen her zaman komutan olmaz. Sırf savaşın bir parçası olduğu için, en masum asker bile bu yükün altına girebilir.
Anastasia, bizim zaferimizin kurbanı olmuştu. Zihnim bir türlü gittiğini, bir daha gelmeyeceğini kabul etmek istemiyordu. Sofia'ya her baktığımda kız kardeşimin ışıldayan gözlerini görüyordum.
Bahçedeki sarı çiçekler bana saçlarını hatırlatıyordu. Kahkahasını duyar gibi olduğum zamanlar ise en kötüleriydi. Gün boyu kulaklarımda çınlar, o sesi asla susturamazdım.
Tüm bunlardan az da olsa kaçabilme umuduyla her şeyin başladığı yere dönmüştüm. Alex Laurent'i canlı olarak gördüğüm ilk yere...
Nehrin karşısında oturuyordum. Bugün su durgundu. Burada daha önce kötü bir şey olmamış gibi, hiç olmayacak gibi...
Oturduğum yerdeki otları yoluyordum. Parmak uçlarımda toprağı hissedene dek buna devam edip başka bir yere yöneliyordum. Korkarım, burada oturduğum sürece burayı çorak bir araziye çevirecektim.
Otların arasından boynunu uzatan bir papatya görünce gülümsedim. Anastasia papatyaları da çok severdi. Her baharda onları toplayıp kocaman demetler yapar ve bana getirirdi.
Papatyayı koparmamaya karar verdim. Kardeşim yaşıyor gibi hissettiriyordu.
Bakışlarımı nehrin karşısına, ormanın başladığı noktaya çevirdim. Buluşmaya gelmeden hemen önce orada avlanmaya çalışmış ve elimiz boş dönmüştük. İlk kez o gün, Alex hakkındaki dedikoduların gerçek olabileceğini düşünmüştüm.
Bulunduğu yerdeki tüm canlıların kaçacak delik aradığı, Yunan tanrısı kadar yakışıklı fakat bir o kadar da ölümcül Alex Laurent, şimdilerde kızımın babası olma unvanına sahipti.
Telefonumun melodisi ortamdaki huzurlu sessizliği yok ettiğinde kimin aradığına bakmadan telefonu nehre fırlattım. Ufak bir dalış sesi ve sıçrayan su eşliğinde nehrin serin sularına gömüldü.
"Bunu yapacağını tahmin ediyordum." Çok iyi tanıdığım sesin sahibine bakmak için başımı kaldırdım. Alex, telefonunu ceketinin iç cebine koyup yanımdaki boşluğa oturdu.
"Sofia ile kalman gerekmiyor muydu?" diye sordum. Yalnızlığımı mahvettiği için ona kızmalıydım. Üstelik evden çıkmadan önce peşimden gelmeyeceği konusunda anlaşmamıza rağmen...
Omuz silktiğinde "Hem, burada olacağımı nasıl bildin?" diye yeni bir soru yönelttim. Alex, çoğu zaman yüzünde taşıdığı kibirli ifadesine büründü. "Çünkü seni tanıyorum."
Yeşil gözlerini bana çevirdiğinde ona karşılık verdim. "Ayrıca beni düşünmek için benimle tanıştığın yerden iyisi olamaz, değil mi?" Söylediği şeyden sonra güldüm. Hemen ardından, ona uzun bir öpücük verdim.
Onu seviyordum ve bu yeni değildi. Kabul etmesi zor olsa da en başından beri, böyleydi. Yalnızca o zamanlar bana korkunç yüzünü gösteriyor ve bu da ona olan nefretimi körüklüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçgüdü
VampireHayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek en kötü ceza mı? Peki ya cevap bir camın gerisinde olsaydı, yaralanmak pahasına camı kırar mıydınız? Alexandra kırardı. Ve Alex Laurent... On...