İyi okumalar 🙏
Göz kapaklarım mekanik bir hareketle açıldığında güneş, tepeye ulaşmak üzereydi. Pencerenin açık kısmından içeri hücum eden gün ışıkları odayı aydınlığa boğuyordu. Dün geceki ürkütücü karanlıktan sonra bu görüntü, güvende hissettirmişti.
Sol tarafıma döndüm ancak tek gördüğüm kocaman bir boşluk oldu. Ne bekliyordum ki? Beni uyurken izleyen bir Alex Laurent mi?
Yavaş hareketlerle kalktım. Odadaki aydınlık, bacaklarımda kuruyan kanı net bir şekilde görebilmeme imkan sağlıyordu. Vücudumun diğer kısımlarında da dün geceki devasa kurtla ettiğim mücadelenin izleri olduğu düşünülürse, duş almak iyi bir fikir olabilirdi.
Bu yüzden, yavaş adımlarla banyoya yöneldim.
Vücudumdaki kan lekeleri sıcak suyla karışıp giderken zihnimde binlerce düşünce dolaşıyordu. Alex'i tek başına bırakmış olmamın getirdiği suçluluk duygusundan kurtulmuş değildim.
Keşke pişmanlıklarımdan kurtulmak, bacaklarımdaki kan lekelerinden kurtulmak kadar kolay olsaydı.
Yeterince temizlendiğime kanaat getirince havlumu vücudumun etrafına sardım ve hızlı adımlarla odama yöneldim. Anastasia'nın yatağı düzgünce toplanmıştı. Her zamanki gibi, erkenden kalkmış olmalıydı.
Bu sırada, odanın kapısı açılınca refleks olarak havluyu vücuduma bastırdım. Alex kısa bir anlığına duraksayıp içeri girdiğinde gözlerimi patlatmış, onu izliyordum.
"Sabahtan beri içimde, bu odaya girmemi söyleyen bir ses vardı." dedi kapıyı kapatıp gardırobun kenarına yaslanırken. Kollarını göğsünde birleştirmişti. "Nedenini şimdi anlıyorum."
Gamzelerini gösterecek şekilde gülümsediğinde "Dışarı çıkar mısın?" diye sordum. Ses tonum oldukça sertti.
Alex hafifçe kaşlarını kaldırıp yüzündeki gülümsemeyi sildi. "Aslında pek tarzım değildir ama dün gece hayatını kurtardım." dedi. "Şimdi beni kovuyor musun?" Sesinde yapay bir sitem vardı.
Derin bir nefes alıp "İzin verirsen, giyineceğim." dedim. Ses tonum az öncekine göre daha yumuşak sayılırdı.
Alex omuz silkti. "Elbette, giyin." Bunu son derece umursamaz bir tavırla söylemişti. Yerinden kıpırdamadığını görünce "Dışarı çıkmayı düşünmüyor musun?" diye sordum. Gözlerimi ona dikmiştim.
Alex dudaklarını birbirine bastırıp hafifçe başını salladı. "Doğru."
Ardından, kollarını serbest bıraktı ve yavaş adımlarla kapıya yöneldi. Çıkmadan hemen önce bana doğru döndü. Bir şey söyleyecek gibi görünüyordu ancak bunun yerine sırıtmayı tercih etmişti.
Nihayet, odadan çıktığında tuttuğum nefesimi bıraktım. Havluyu o kadar çok bastırmış olmalıydım ki parmaklarım acıyordu. Birkaç adım atıp kapının kilidini çevirdim.
Alex'in bunu duyduğundan emindim. Şu anda sırıttığından da...
Dolapta bulduğum ilk elbiseyi üzerime geçirip saçlarımdaki havluyu çıkardım ve adımlarımı odanın dışına yönelttim. Saçlarımın uçları elbisemi ıslatıyordu ancak umrumda değildi.
Salona ulaştığımda gördüğüm tek şey özenle hazırlanmış bir kahvaltı masası oldu. Ancak salonda Alex'ten başkası görünmüyordu. Birkaç adım atıp "Anastasia nerede?" diye sordum. Kardeşim, birlikte kahvaltı yapma konusunda oldukça ısrarcıydı.
Alex kısa bir anlığına bakışlarını okuduğu dergiden çekip bana çevirdi. "Sevgili ağabeyimle birlikte annenin yaşlı ruhu için uygun bir beden aramaya gittiler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçgüdü
VampireHayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek en kötü ceza mı? Peki ya cevap bir camın gerisinde olsaydı, yaralanmak pahasına camı kırar mıydınız? Alexandra kırardı. Ve Alex Laurent... On...