Alex-Alexandra özledik diyenleri şöyle alayımmm, iyi okumalar...
En sade hayatı seçenlerin bile hayatları boyunca katılmak zorunda oldukları birkaç parti mutlaka olmuştur. Ancak bunu yaşam biçimi haline getirenlerin dışarıda başka bir hayat olduğunu bildiklerinden şüphe duymak gerekir.
Alex Laurent de bunlardan biriydi. Partileri seven bir görünümü yoktu ancak o olmadan hiçbir parti gerçek bir parti olmazdı. Bu, Avrupa'da kabul görmüş bir gerçek olacaktı ki eve neredeyse her hafta yeni davetiyeler geliyordu.
Onunla müttefik oluşumun üzerinden çok geçmemişti ancak çalışma odasında açılmamış onlarca zarf olduğunu biliyordum. Bunların çoğu vampirlerden gelen davetlerdi ancak aralarında az sayıda da olsa cadılardan gelenleri bulmak da mümkündü.
Alex bunların çoğuna cevap dahi vermiyordu, hatta zarfları açmıyordu bile. Yalnızca üstlerindeki isimleri okuyor, kayda değer gördüklerini açıyor ve eğer iyi bir ruh halindeyse okuma zahmetinde de bulunuyordu.
Sonuçta önemli kişilerin değerli zamanları olurdu. Öylece herkese veremeyeceğiniz tarzda. Ve Alex Laurent de öyle biriydi. En azından Avrupa'nın genelinde.
Alex'i son derece sinir bozucu bulan biri olarak doğrusunu söylemek gerekirse her davete gitmesini isterdim. Böylece kibrini sergileyebileceği daha geniş bir alana kavuşmuş olurdu ve ben de az da olsa nefes alırdım.
Bu sırada Alex hızla üst kattan inip çalışma odasına geçerken sırıttı. "Yolumu gözlediğini bilseydim daha erken gelirdim." Gözlerimi devirerek yaslandığım mermer sütundan ayrıldım ve arkasından odaya girdim. Onunla savaş konusundaki stratejimizi konuşmak istiyordum.
Alex deri koltuğa oturup Nick'in masaya bıraktığı zarflara hızlıca göz attı ve içlerinden yalnızca bir tanesini ayırıp diğerlerini kağıt öğütücüsünden geçirdi. "Bu çok saygısızca." diye mırıldandım makineden kaçmayı başarıp halının üzerine düşen kağıt parçalarına bakarak.
"Beni böylesine basit toplantılara davet etmeleri çok saygısızca, haklısın." deyip ayırdığı zarfı zarif bir hareketle açtı. Bu sırada son derece sıkılmış bir şekilde işini bitirmesini bekliyordum. İstediğim tek şey, planımızı konuşup onu bir daha görene dek araya uzun bir mesafe koymaktı.
Alex'in davetiyeye bakıp güldüğü görünce kaşlarımı çattım. "Neye gülüyorsun?" Alex bana kaçamak bir bakış atıp "Sanırım ünlü oluyorsun." diye mırıldandı ve davetiyeyi bana uzattı. Bir müzayede davetiydi ve dünyaca ünlü eserlerin açık arttırmada satılacağını söylüyordu. Ancak davetiyenin en altındaki not gözlerimin kocaman açılmasına sebep oldu.
Müzayede bitiminde ufak bir parti verilecektir ve eşiniz olarak Alexandra'yı aramızda görmekten onur duyarız.
Büyümüş gözlerle Alex'e baktığımda onu oldukça eğlenirken buldum. "Buraya seninle gideceğimi sanmıyorsun herhalde?" diyerek davetiyeyi masanın üzerinden ona doğru fırlattım. Alex davetiyeyi düşmeden yakalayıp özenle zarfa yerleştirdi. "Giriş biletimiz kaybolsun istemeyiz."
Gözlerimi devirdim. "Gelmeyeceğim dedim Alex." Bu sırada Alex kalkmış, odanın diğer ucundaki viski şişelerinden birini açmakla meşguldü. "Gelip gelmeyeceğini sorduğumu hatırlamıyorum." derken halen eğleniyor gibi görünüyordu.
Kristal viski şişesinin kapağını dişlerinin arasında tutarken bana doğru döndüğünde "Orası için giyecek elbisem bile yok." diye mırıldandım. Kötü bir bahane olduğunu cümlemi bitirir bitirmez anlamıştım.
Alex şişeyi kapatıp eski yerine bıraktıktan sonra az önceki yerine döndü. "Artık var." Bu sırada Nick elinde büyük bir kutuyla içeri girip kutuyu masanın üzerine bıraktı. Telaşla aklıma gelen ilk şeyi söyledim. "Beni davet edeceklerini biliyordun, öyle değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçgüdü
VampireHayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek en kötü ceza mı? Peki ya cevap bir camın gerisinde olsaydı, yaralanmak pahasına camı kırar mıydınız? Alexandra kırardı. Ve Alex Laurent... On...