59.BÖLÜM - AVUÇ BÜYÜKLÜĞÜNDE ŞERÇE

1.5K 64 19
                                    


Şara camdan dışarı bakıyordu, yağmur bütün bahçeyi parlatmıştı. Emindi ki muhteşem bir koku da ortalıkta cirit atıyordu fakat bunu kendinden sakındı.

‘Hak etmediğinden mi?’ sanmıyordu. O böyle bir düşünceye takılı kalacak birisi değildi. O hak edip etmemesini bile düşünmezdi sadece sınırını aşar mı diye düşünürdü.
Ona bu faniliği sevdiren her şey sınır ötesiydi ve o oraya adımını atmaya korkuyordu.
Duyguları adına adım atığı bu savaşta geriye enkazı kalmıştı. Pert olan bir beden ve mide bulantısı. Pencerenin koluna elini  attı, artık her şey karmaşaydı. Kafası bulanıyordu. Ne yapmalıydı? Korktuğun şeyden, gerçekten korkuyor muydu? Yoksa korktuğunu düşündüğü için mi korkuyordu? Hangisi oydu?
Bir şeyi binlerce kez düşündüğüne emindi fakat bir türlü kafasına yerleşmiyordu. Kat kat çıkılmış raflar içerisinde binlerce dağınık dosya vardı, her bir sorunun cevabı yanlış yere yazılıydı. En üst raftan dökülen kağıtlar olduğunu hayal etti, bir sürü ve yazı dolu bir biçimde. Bazı raflar kapalı olmasına rağmen kağıtların uçları dışarı taşmıştı ve şimdi kız bu karmaşaya ayak uydurmayı başaramıyordu.

O kadar çok sorun olan bu kafaya yeni şeyler girmeyi reddediyordu. İyice gerizekalı gibi hissetmeye başlamıştı. Sabah sarhoşluğu vardı sanki üzerinde. Uykulu ve gereksiz bir zorluk. Birisi gelip onu düzeltmeliydi. Yeni bir koruyucu kişiliğe ihtiyacı vardı ve şuan ona gebeydi.

‘’Gidişat kötü.’’

‘Şara kaç buradan.’

‘’Kaç.’’

‘’’Biraz daha bekleyelim.’’’

‘Seni gerizekalı zaman yok. Kaç Şara.’

’’Bekle.’’

Eğer bu bünyeye biri daha katılırsa iyice duman olacaktı ve bundan kurtulmanın yolu kaçmak mı yoksa beklemek mi olduğunu kestiremiyordu. Zihni bir karmaşa içerisindeyken kalbi durmuş bir saatti ve bu saat günde iki kere doğru göstermeyi bile kendine çok görüyordu.

-------

Çelik eli kafasında, dağınık bir masa da düşünüyordu. Oğlu demeye utandığı Çağrı eski haline hızlı bir dönüş yapıyordu. O zamanlar fark etmediği, edemediği fakat şimdi kabak gibi ortada olan bu kişilik yıpranması için çözüm düşünüyordu. Bu yolun sonu da ölüm olmamalıydı.
Normal şartlarda asla karışmayacağı bu durum, karısının soluk ve morarmış hali rüyalarından gitmediğinden iyice maydanoz olunası gelmeye başlamıştı.
Kirli sakallarını kaşıyarak geriye yaslandı. Onu çok önceden öldürmeliydi. Çağrı tek başına, rahatlamak ve stresten uzak durmak için dağın başına taşındığında oğlu olduğunu unutmalıydı, her şeyi tek başına oldukça güzel idare edebiliyordu. 

‘’Arabayı hazırlayın, gidiyoruz.’’

‘’Nereye?’’ adamına yandan bir bakış attı.

‘’Oğluma.’’

----------

‘’Anı!’’ oğlan yaslandığı ağaçtan kayarak Yazgı’ya baktı ve kafasını ne var dercesine salladı. Oldukça kaba bir biçimde yaptığı bu hareket Yazgı’nın bakışlarını bile değiştirmedi. Fakat söyleyeceği cümleyi yutturdu ona.

‘’Ne var Yazgı söylesene.’’

‘’Kusura bakma ama tarlamızı belleyecek bu adamlar, kaçsak ya?’’ ciddi yüzüne mi yoksa bu gereksiz cümleye mi gülseydi bilemiyordu ama haklılığı da vardı.

‘’Sen kaç.’’ Yazgı uzun uzun baktı ona, sonra ayaklandı ve koşarak uzaklaştı. Anı şok içerisinde oğlanın peşinden baktı. Hayretle gözleri açılmış dikkati dağılmıştı. Şaşırması saçmaydı aslında. Yazgı’nın lügatın da tek bir kural vardı o da ‘Ben, sadece ve yalnızca ben.’’ Kuralıydı. Zorunda kalarak ikinci bir kurak eklenseydi ‘Sevdiysem seni önce ben sonra sen.’ Olurdu.

DELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin