11. Bölüm: "Şüphe Kıvılcımları"

1.1K 85 448
                                    

5684 kelimelik bir bölümden merhabalar ve iyi okumalar.

~

"Sana muhtaç, yaralarına ilaç Sinek Valesi, kalbini kırdı. Özür dilemese bile, onu affedecek misin Kupa Kızı?"

SESİNE AŞIK OLDUM
11. Bölüm: "Şüphe Kıvılcımları"

 Bölüm: "Şüphe Kıvılcımları"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~

Korku, endişeyle harmanlanmış kalbime mesken tutarken beynim düşünmeyi reddediyordu sanki. O karanlığın içinden endişe sinsice yaklaşıyordu bana. Beste, kollarımda baygın yatarken en yoğun hissettiğim şey çaresizlikti ve bu, endişeden bile daha kötü bir histi.

Kamptan beri solgun görünüyordu zaten ama ben bunu fark etmeme rağmen onunla ilgilenmemiştim, üstüne gitmemiştim. Ne olduğunu ve neden bayıldığını keşke sorgulasaydım. Görkem'e mesaj atıp hemen tuvalete gelmesini söylemiş, belki mesajı görmez diye de çaldırmak için numarasını çevirdiğimde telefonuna ulaşamamıştım. Muhtemelen kantinde beni bekliyordu ve telefonu çekmiyordu. Ege ve Kaan da henüz okula gelmemişti. Tek seçeneğim Doruk'u aramaktı. Kamp gecesinden beri onu hiç görmemiş ve konuşmamıştım. Bundan sonra da öyle yapacaktım ancak bu durum farklıydı. Beste'yi tek başıma revire kadar taşıyamazdım. Doruk'a da mesaj atıp, birkaç defa çaldırdım. Gelmesini beklerken dizlerimde yatan Beste'nin yüzüne su çarpıyor, ayıltmaya çalışıyordum. Elimden gelen tek şey de buydu işte. Birilerinin mesajımı görüp yardıma gelmesini umarken sadece beklemekti.

Doruk koşarak içeri girip kapıyı çarptığında yerimde sıçradım. "Beste? Seçil, ne oldu? Neden bayıldı?" Beste'nin yüzünü parmakları arasına alıp, boynundan nabzını kontrol etti. "Hemen revire gidelim." Beste'yi sırtından ve diz kapaklarının arkasından tutup kucağına aldı. Ben önden geçmesi için kapıyı açarken onunla mümkün olduğunca göz göze gelmemeye çalışıyordum. Kampta yaptıklarını affetmemiştim ve asla da affetmeyecektim.

Ana binadan çıkarak revirin olduğu binaya ulaştığımızda tek nefes nefese kalan ben gibiydim. Doruk, Beste'yi taşımasına rağmen gayet normaldi. Spor yapmasının da etkisi vardı muhtemelen. Revirden içeri girerek Beste'yi yatağa yatıracağımız sırada yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Gözlerini hafif aralıyor, konuşmaya çalışıyordu. Hemşire onu kontrol etmek için bizi odasından çıkardı. Kendimi sandalyelerden birine atarak derin bir nefes verdim. Gerçekten bir anda yere yığılınca çok korkmuştum ve mantıklı düşünememiştim. Birini arayıp yardım istemeyi bile dakikalar sonra akıl edebilmiştim. Doruk da yanımdaki sandalyeye çökerek bana bir bakış attı. "Tam olarak ne oldu da bayıldı?"

Ona cevap vermeyecek, hatta yüzüne bile bakmayacaktım. Yok sayacak ve Beste'nin uyanmasını bekleyecektim. Hemşirenin arkasından doktorun da girmesiyle tepkisiz kalınca iç çekti. Bakmasam bile beni izlediğini hissediyordum. Neye kızdığımı biliyor olmalıydı ve hala özür dilememişti. "Şu anda gerçekten trip mi atacaksın bana? Üstelik teşekkür etmen gerekirken?" Ona teşekkür borçlu değildim. Teşekkür etmesi gereken kişi Beste'ydi. Ne de olsa buraya benim için değil onun için gelmişti. Ben kafamı duvara yaslayıp, gözlerimi kapatınca sessiz bir şekilde "Sen bilirsin." diyerek oturduğu sandalyeyi biraz daha uzağıma çekti. Özür bile dilemiyordu işte, aptal.

Suskun KalplerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin