YEDİNCİ BÖLÜM
Panonun önündeki kalabalığı yararak yürüdükten sonra kağıtların önünde durdum. Kendi ismimi görene kadar listeyi taradım. "93 ortalamayla yedinci olmuşum." Yedinci? Hayatım boyunca bu kadar düşük bir derecede olduğumu hatırlamıyordum. Ama o an asıl önemli olan Taemin'in kaçıncı sırada yer aldığıydı. Hemen onun ismine bakınca gözlerim kocaman açıldı. "Oh... Onuncu mu?" Dönüp arkama baktığımda Taemin'in çok da şaşırmadığını gördüm. Hatta neredeyse gülecek gibiydi. Ortalamasına baktım. 86. Bu puan Taemin'in de öğrencilik hayatında aldığı en düşük dereceydi.
"Tebrikler." Elini uzatınca Taemin'in yüzüne baktım. Şaka falan yapıyor olmalıydı değil mi? Sınavda onu geçtim diye beni tebrik ediyor olamazdı. Ama yine de ben de elimi ona uzatıp sırıttım.
"Teşekkür ederim, köle." Köle kelimesini söylerken vurgulamıştım. Vurgulama tonumu duyduktan sonra gülerek elimi bıraktı. Kalabalığın arasından çıktıktan sonra yürümeye başladık. "Şimdi bir hafta boyunca istediğim her şeyi yapmak zorundasın değil mi?" Yürürken dönüp Taemin'e baktığımda hiç sesini çıkarmadı. Ellerini cebine sokmuş sadece yürüyordu. Elimi yüzünün önünde salladım. "Beni duymuyor musun?"
"Ne? Bir şey mi söyledin?"
"Diyorum ki, artık ödevlerimi sana mı yaptırsam? Nasıl fikir, hoşuna gitti mi?" Ellerimi göğsümde bağladıktan sonra merdivenleri çıkmaya başladık.
"Tch, yaptırmak istediğin şey bu mu? Ben senden daha canice bir şeyler bekliyordum."
Verdiği cevap karşısında şaşırsam da belli etmedim. "Öyle mi? O zaman okuldan sonra çantamı sen taşıyacaksın. Otobüs biletim senden. Öğle yemeğimi hazırlayacaksın. Derste benim yerime not tutacaksın. Sonra..."
"Yapmam gereken her şeyi şimdi mi söyleyeceksin? Derse geç kalıyoruz." Normal adımlarından daha hızlı adımlarla yürüyerek sınıfa ilerledi.
"Yah, beni bekle. Benden daha hızlı yürüyemezsin." Peşinden yürüyerek sınıfa girdim ve yerime oturdum. Birkaç dakika sonra öğretmen sınıfa geldi ve derse başladı.
"Taemin, kalemini bana ver." Elimi kalemini bana vermesi için uzattım.
"Kendi kalemini kullan."
"Seninki daha güzel yazıyor." Yazmayı bırakıp kalemini elime koydu. Çantasından başka bir kalem çıkartıp tekrar yazarken defterimi önüne uzattım. "Benim için de yaz." Dönüp bana bakınca ona gülümsedim. Defterimi çekip aldı ve yazmaya başladı.
Ders sonunda Taemin çantasını topladıktan sonra gitmeye hazırlanıyorken onu durdurdum. "Taemin-ah, nereye gidiyorsun?" Ona böyle seslendiğim için yüzüme tuhaf bir şekilde bakmıştı. Çantamı ona uzatarak yürümeye başladım. Çaresizce çantayı elimden aldı ve o da yürüdü. Nedense Taemin'in bu halini çok sevmiştim. Ona her türlü şeyi yapmama rağmen bana karşılık vermiyordu. Bu bir haftayı en iyi biçimde geçirmek zorundaydım. "Yarın bize geleceksin."
"Neden?" Çantamı tek omzuna attı ve yürümeye devam etti.
"Tabii ki ödevlerimi yapmak için. Yoksa seninle başka ne işim olabilir?" Cümlemi bitirdikten sonra Taemin'e gülümsedim.
"Bana o şekilde bakma. Çok korkutucu oluyorsun." Yürürken bana bakıyordu.
"Nasıl? Böyle mi?" Biraz daha yüzüne yaklaşarak gülümsemeye devam ettim.
"Hayır. Böyle." Omzumu tuttuktan sonra o benim yüzüme yaklaşmaya başladı. Neredeyse iki-üç santim kala öylece durduktan sonra sırıtarak omzumu bıraktı ve yürümeye başladı. Durum buna neden olduğu için kalp atışlarım hızlanmıştı. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece dururken yolun ortasındaydım. "Gelmiyor musun?" Taemin'e dönüp baktığımda kaldırımda, arkasını dönmüş bana bakıyordu ve hala sırıtıyordu. Nasıl bir anda böyle bir oyuna gelebilmiştim? Bunun intikamını kesinlikle almalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
When Love Calls You
FanfictionBir gün uyandığınızda gözlerinizi farklı bir evde açmış olsaydınız, ne hissederdiniz? Peki bu farklı evde, içinde yaşamak istediğiniz en son kişi bulunsaydı? Sadece iki ay içerisinde duygularınızın kontrolünün sizin elinizden çıkacağını bilseydiniz...