Severus, müdür odasında, kendi koltuğunda oturmuş, yarım saat kadar önce Remus'tan gelen nota bakıyordu. 'ben haklıyım' -yazıyordu sadece. Haklıydı Remus. Potter onun oğlu muydu yani? James'in oğlu sandığı her an nefret ettiği ama Lily'nin oğlu diye nefret ettiği her an canı pahasına koruduğu çocuk kendi oğlu muydu yani?
"Sen bunu biliyordun!" kapının açılıp içeriye bağırarak giren bir Potter'la Snape hemen ayağa kalktı. Şaşırma duygusu olmayan birine göre fazlaca şaşırmıştı bu duruma.
"Sen biliyordun ve bana söylemedin!" Severus şimdi masasının arkasından çıkmış, karşısındaki çocuğa yaklaşmak için bir kaç adım atmıştı. Harry elini kaldırıp geriledi ve durmasını sağladı.
"Yalan söyledin. Sana yıllar sonra güvendim ve sen yalan söyledin" Severus başını iki yana salladı.
"Bilmiyordum. Remus anlatmadı mı sana? Haberim yoktu" sesi sakindi. Masa da duran Remus'un az önce gönderdiği notu gösterdi. "Yeni öğrendim. Remus yeni haber verdi" ne diyeceğini, kendini nasıl anlatması gerektiğini bilmiyordu.
"Annemi kaçırıp ona böyle bir büyünün yapıldığını nasıl bilmezsin? Sen nasıl hiç bir şey bilmiyor gibi davranabilirsin!?" Severus ne demesi gerektiğini bilmiyordu. O da hiç bir şey bilmiyordu. Bilmediği bir şeyi nasıl anlatırdı ki?
"Ben bir şey bilmiyorum Potter" sesinin sakin, yumuşak çıkmasına kendisi de şaşırmıştı. Genelde Potter ile karşılıklı olduklarında birbirlerine bağırıyorlardı, özellikle Potter ona bağırırken Severus'un sakin kaldığı en nadir ve belki de tek andı.
Harry'nin kahkalarıyla düşünceleri bölündü. Çocuk sanki çok komik bir şey var gibi gülüyordu.
"P-Potter" gülmekten konuşamıyordu bile. "Ben lanet olasıca bir Potter değilim!" sonunda genç çocuk kendini toplamış ve bütün gücüyle bağırmış karşısındaki adama.
"Yeter!" Severus'un bağırmasıyla Harry bir an bocaldı. "Sana hiç bir şey bilmiyorum dediğimde ciddiydim. Bilmiyorum!" bağırmasıyla çocuk sakşnleşmiş gibiydi. En azından Snape bunu umudu ve devam etti "Istediğin yemini bile ederim. Ancak artık beni suçlama. Bende senin gibi bilgisizim bu konuda" Snape sanki nefes almayı unutmuş gibi içindeki bütün havayı boşalttı.
"Anlamıyorum ben. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Bir yanlışlık olmalı" Severus karşısındaki çocuğa bakıyordu sadece. Bin yıl düşünse bu durumda olacakları aklına gelmezdi. Dediğiyle başını iki yana salladı yavaşça.
"Bir yanlışlık yok. Lily'e yapılan büyü çok güçlü ve düzeltilemez" sesi kısık ve sakindi. Elini masasına koyup ağıtlığını masaya verdi. Savaş sırasında oluşan yaraları hala onu etkiliyordu. Nefesini düzene soktu. "Bir yolu olsaydı emin ol düzeltirdim her şeyi. Keşke böyle olmasaydı" Harry de sakinleşmişti şimdi.
"Seni mi seviyordu? Aranızda ne geçti?" Harry sonunda konuşmaya başladığında neredeyse onbeş dakika boyunca sessizce beklemişlerdi. Severus sorularla Harry'e baktı ve eliyle sandelyeyi gösterdi. Harry önce Seeverus'a daha sonra da işaret ettiği yere baktı ve yavaşça oturdu.
" ilk önce annenin beni sevdiğini düşünmüyorum. O her zaman James Potter sevdi. Bu benim için çok acı verici bir şeydi bir zamanlar. Onların mutluluğunu her zaman kıskanırdım. Daha sonra ise biliyorsun, hatalar yaptım ve bunun sonuçlarına çok kötü bir şekilde katlandım. Evleneceği güne kadar, yani bir gece öncesine kadar, hiçbir şekilde aramızda hiçbir şey olmadı. Aksine her zaman bana mesafeliydi. Ama bir akşam üstü geldi."
FLASHBACK
Akşam olmak üzereydi genç Severus, üzerine sadece bir kazak ve pantolon giyinmişti. Sıradan bir Muggle gibi görünüyordu. Yedi bin sayfalık bir İksir kitabını kitaplığının orta gözüne yerleştirdi özenle. O sırada çalan kapı için kalabalık kutu yığının arasından çıktı. Henüz adresini kimse bilmiyordu. Belki Lucius gelmiştir düşüncesiyle kapıyı açtı.
Kalp atışı aniden hızlanmıştı. Kalbinin göğüs kafesine çarpışını nett bir şekilde duyabiliyordu. Dudaklarını yaladı. Bu kadar heyecanlanması saçmaydı.
"Merhaba" dedi karşısında duran, uzun zamandır görmediği, özlediği kadın. Üşümüştü kadın, ellerini birbirine sürtmesine rağmen bir etkisi yoktu anlaşılan. Burnu kızarmış ve çenesi hafifçe titriyordu. Severus içine dolan mutlulukla gülümsedi beceremeyerek. Zaten hiç bir zaman becerememiş gülümsemeyi. Bir adım geriledi.
"İçeri gel" Lily bir an bile düşünmeden hemen sıcak eve girdi. Sıcaklık onu rahatlamış gibiydi. Kutularla dolu salına girdiğinde etrafı incelemeye başlamıştı. Severus arkasından salona girdiğinde sadece genç kadının bu ev için ne kadar renkli olduğunu düşündü. Koyu renklerin hakim olduğu bu odanın tam ortasında kızıl saçları, yeşil gözleri ve beyaz neresiyle bir Lily duruyordu. Merlin! Ne de güzel yapardı bu evi. İçine tekrar bir mutluluk, huzur dolmuştu. İlk ve son kez hissettiği duygulardır bunlar.
"Yarın evleniyorum... James ile" Anında az önceki mutluluk yok olmuştu. "Sadece sana veda etmeye geldim. Her ne kadar kötü bir tartışma yaşamış ve farklı tarafları seçmiş olsak bile biz seninle çocukluk arkadaşıyız Severus. Ben büyü dünyasını seninle öğrendik ve seninle sevdim. Eski günlerin hatırına veda etmek istedim. Keşke sende gelebilseydin düğünüme "Severus gülmeye çalıştı. Olmadı. En sonunda her zaman en iyi yaptığı şeyi yapıp kadına alayla baktı.
" Umarım mutlu olursun " sesi sakin çıkmıştı. Ne o? Gözleri mi dolmuştu yoksa? Lily mutlaka yanlış görüyor olmalıydı. Severus ağlamazdı. Biraz daha yaklaştı ve başını kaldırıp uzun adamın yüzüne elini koyup göz göze gelmeyi sağladı. Severus bakışlarını kaçırdı istemsiz olarak. Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Daha önce hiç duygusal davranmamıştı. Yine yapmamalıydı. Ama olmuyordu işte. Lily'nin zümrüt gözlerinin de dolduğunu, hatta gözlerinden akan yaşları gördüğünde eğilip hızlıca onun dudaklarına kendi dudaklarını bastırdı. Lily'nin pembe, sıcak dudakları içinde, midesinde bir şeylerin hareketlenmesini sağladı. Ama geri çekilmesi gerekiyordu. Gerekiyordu çünkü olmayacak bir şeyi bekliyordu. Lily'nin onu öpmesini bekliyordu ama olmadı. Olmayacaktı. Geri çekilmek için son bir kez dudaklarını iyice bastırdı ve bir hareketle durdu. Olmuyordu değil mi? Lily onu öpüyor olamazdı. Güldü istemsizce, içinden gelerek güldü ve tekrar onu, sevdiği kadını öpmeye başladı. İlk ve son kez.
Harry dinlediği bu hikaye ile şaşırmıştı. Bir şey diyemedi bir süre. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Hermione olsaydı şimdi akıllıca bir cevap verirdi. Ama yoktu işte. Harry'nin de söylecek bir şeyi yoktu.
"Bana inanman önemli Potter" Harry hiç bir şey demedi hızlıca yerinden kalkıp kapıya ilerledi. Severus'un bir şey demeye fırsatı kalmadan duyduğu en son şey sertçe çarpan kapı olmuştu.
...
Hermione merak etmişti. Harry saatlerdir ortada yoktu ve bu hiç normal bir şey değildi. O gelene kadar boş kalmamak için ödevlerini yapmış, kendi ödevlerini bitirmiş üstüne Harry'nin ödevlerini yapmış ve Ron'a yardım etmişti. Sonunda Harry geldiğinde Hermione tüy kalemini bırakıp Harry'nin yanına koştu. Çocuğun üzgün halini görünce hemen sarıldı sıkıca.
"Ne oluyor?" dedi arkadan gelen Ron. Harry sarıldığı kızı bırakıp üzünce ikisine baktı. Hermione bir şeylerin yolunda olmadığını anlamış kalcak ki ikisinin de elini tutup bölüm başkanlarına ait olan ve her zaman boş olan küçük kütüphaneye yönetti. Harry bulduğu ilk sandalyeye oturdu. Hermione hemen onun yanında, Ron ise bir kitaplıpa dayanmış onlara bakıyordu. Kimse bir şey söylemedi, kimse bir şey sormadı. Harry zaman her şeyi anlatmaya başlamıştı.
"Snape, o... O benim... Öz Babammış" Harry'nin kısık sesle söylediklerinin ardından Hermione'in kaşları hafifçe havalannıştı. Ron ise gülmeye başlamıştı.
"Dostum, şakanın sırası değil" hala gülerken Hermione'in ona attığı kızgın bakışla ciddileştğ aniden.
"Merlin'nin sarkık donu! Ciddisin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harry Potter ve Son Kale
FanficHarry hayatında hiç rahatça uyuyabildiğini hatırlamıyordu. Sorunsuz geçen bir yıl nasıl olurdu hep merak ediyordu. Bu yıl bunu tadacak mıydı? Yoksa hala bir çok sorunla karşı karşıya mı kalacaktı? Severitus olarak düşünüyorum ama bakalım zaman bize...