İblis

353 27 15
                                    

Kasım ayının gelmesiyle, her daim sıcak ve güneşli olan Los Angeles şehri bile soğuk yüzünü göstermeye başlamıştı. Valerie, Charles'ın ölümünden sonra babasının ısrarlarıyla bir hafta okula gitmemişti. Bir hafta boyunca günlerinin yarısından fazlasını - ilaçların yardımıyla- uyuyarak geçirmiş ve kalan zaman da yattığı yatakta, tavanın desenlerini izleyerek geçimişti. Stansie ve diğerleri onu sık sık ziyaret etmişler ve her gün aramışlardı.-Valerie çoğuna cevap vermemişti- Hergün ağlıyor fakat babasına belli etmemeye çalışıyordu. Bir haftadır her gün ağlamasına rağmen boğazındaki düğüm geçmemişti Valerie'nin. Annesini ve kardeşini kaybettiğinde henüz çok küçüktü. Belki idrak edememişti. Fakat şimdi bunu anlamak için oldukça büyüktü ve çok acı vericiydi. Sevdiğin birisini kaybetmek. Her zaman bir boşluk hissi vardı sanki.

Bir hafta sonra ilk defa erken kalktı ve kalkar kalkmaz yatağının karşısındaki boy aynasıyla karşılaştı. Her gün babasının zoruyla çorba ile -domates çorbası en sevdiğiydi- beslendiği için bariz bir kilo kaybı görülüyordu. Saçları yağlanmış ve birbirine karşmıştı. Oldukça kalın olan kaşları bir haftadır alınmadığı için daha da gürleşmişti. Gözleri kızarmış ve altları biraz morarmıştı. Dudakları da kurumuştu. Kısa süren bir duştan sonra çantasına isteksizce bir kaç kitabı tıkıştırdı ve yatağına oturdu. Derin bir nefes aldı ve yukarı bakmayı denedi çünkü boğazındaki düğüm yine gelmişti. Güzel şeyler düşünmeyi denedi fakat düşündüğü bütün güzel şeyler de ya annesi ya da dayısı karşısına çıkıyordu. Aniden odaya babası girdi. ''Günaydın tatlım.'' yavaşça yanına gelerek yatağa oturdu. ''Kendini hazır hissediyor musun?''

Valerie titreyen bir sesle cevap verdi. ''Hiç bir zaman hazır olamayacakmışım gibi hissediyorum.''

Babası düşünceli bir şekilde iç çekti. ''Bak Valerie. Anneni ve kardeşini kaybettiğimizde tam anlamıyla bir ruhsal çöküntü yaşıyordum. Bir daha asla iyileşemeyeceğimi düşünüyordum. Senin için ayakta kaldım ve yoluma devam ettim. Asla geçmeyecek sanıyorsun ama inan bana zaman her şeyin çaresi benim güzel kızım.'' dedi ve gülümsedi. ''Ve sevgi.'' Valerie babasına sımsıkı sarıldı.

Valerie okula doğru yürüyordu. Wildwood'daki herkes Christian Colbert'ın Charles Peters'ı öldürdüğünü duymuştu. Christian Colbert kayıplara karışmıştı ve polis her yerde onu arıyordu. Valerie okuldan içeri girdiğinde çoğu kişi onun hakkında konuşup fısıldaşmaya başlamıştı bile. Uzaktan Stansie'yi gördü. Stansie de onu farkedince koşarak yanına geldi ve Valerie'ye sımsıkı sarıldı. ''Bu gün okula geleceğini bilmiyordum.''

''Aslında ben de bilmiyordum.'' dedi Valerie ''Bunu daha ne kadar devam ettirebilirdim ki.'' Pek birşey konuşmadan tarih sınıfına doğru yürüdüler. İlk dersin Winters'ın olmasından daha kötü ne olabilir ki diye düşündü Valerie. Sınıfa geldiğinde Amelie ile sarılıp biraz lafladıktan sonra- Valerie artık 'ah Valerie senin için çok üzgünüm iyi misin?' Kısmını bir an önce geçmek istiyordu- Ralf ve Luke ile konuştu. Zaten o gece orada olup, olan biten herşeyden haberdar olan arkadaşları o konu hakkında bir şey demediler. Winters ise derste şaşırtıcı bir şekilde Valerie'yi görmezden geliyordu. Yalnızca Valerie'yi değil bütün öğrencilerini umursamıyordu o gün. Her derste birilerine kan kusturan Winters bu ders oldukça yorgun ve bıkkın görünüyordu. Liderleri Christian Colbert'ın kaçmış olmasından olsa gerekti. 

Dersten sonra Ralf herkesi kütüphaneye topladı. Küçük bir masanın etrafında daire şeklinde dizildiler. Stansie Ralf'e bakarak ''Ee?'' diye sordu. ''Neden topladın ki bizi buraya?''

Ralf etrafı kontrol ettikten sonra kısık bir sesle konuşmaya başladı. ''Bir plan yapmamız gerekiyor.''

''Ne planı Ralf?'' diye sordu Amelie alay ederek.

''Ne demek ne planı ya!'' diye sitem etti Ralf ve sonra sesini alçalttı. ''Tarikat Valerie'nin ve babasının peşinde. Ayrıca o gece olan herşeyi biz de gördük. Hepimizi ortadan kaldırmaya çalışacaklar anlamıyor musunuz?'' dedi arkadaşlarına bakarak.

Valerie isteksizce konuşmaya katıldı. ''Babam tayinini New Orleans'a çıkarmak istiyor. Bunu yetkililere bir kaç kez sordu fakat Los Angeles'a  geleli henüz bir kaç ay olduğu için, tayin olayının iki yıldan önce olamayacağını söylediler.''

''İki yıla kim öle kim kala.'' dedi Stansie.

''Stansie!'' diye bağırdı Amelie gözlerini kocaman açarak.

Ralf onları duymamazlıktan geldi. ''Yani bu da onlar bizim canımıza okumadan bizim harekete geçmemiz gerektiği anlamına geliyor.''

''Tamam da ne yapacağız?'' diye sordu Valerie.

Luke elini hafften yukarı kaldırarak ''Aa benim bir fikrim var aslında.'' dedi. 

''Nedir?''

''Düşmanını tanımadan onu alt edemezsin değil mi? İlk önce onlar hakkında bilgi toplamalı ve bu şekilde onlarla nasıl başa çıkabileceğimizi öğrenmeliyiz.'' Luke'un konuşmasından sonra masada kısa süreli bir sessizlik oldu. Daha sonra Amlie hayranlıkla ''Biliyor musunuz, bence çok akıllıca.'' dedi.

''Ah, sahiden mi?'' dedi Stansie alay ederek.

Ralf tekrar kontrolü eline aldı. ''Tarikat hakkında bize bilgi verebilecek kim var?''

''Aa, Bay Torre olabilir belki?'' dedi Valerie.

''Evet olabilirdi ama Bay Torre iki haftalık izne çıktı.''

''Neden?''

''Büyük babası vefat etmiş.''

''Sen bunu nereden biliyorsun?'' diye sordu Valerie şaşkınlıkla.

''Edebiyat öğretmenimin hayranı olamaz mıyım?'' dedi Stansie kendini savunarak.

''İki hafta çok uzun.'' dedi Luke.

''Buldum!'' dedi Ralf keyifle. ''Buldum! Amelie, hatırlıyor musun önce tarikata girip, daha sonra tarikattan atılan bir çocuk vardı Brandon. Drake'in de eski arkadaşıydı. O bize yardım edebilir.''

                                                                      -----------------

Brandon adlı siyahi çocuğun etrafını sarmışlar, ondan bir cevap bekliyorlardı. Brandon şüpheyle onları süzüyordu. ''Size çok fazla birşey söyleyemem.''

''Tarikattan neden atıldın?'' diye sordu Stansie birden bire.

Brandon Stansie'ye şaşkın ve sinirli bir bakış attı. ''Çünkü istedikleri şeyi yapmadım.'' dedi isteksizce.

''Ne yapmanı istiyorlardı?'' diye sordu Valerie.

''Bakın size daha fazla birşey anlatamam. Bilmeniz gereken tek şey..'' Brandon etrafını kontrol etti ve sesini alcaltarak ''Güçlerini bir iblisten alıyorlar.'' dedi ve hızlı adımlarla uzaklaştı.

Merhabalar arkadaşlar, benim bir fikrim var ve sizin de bu konudaki fikirlerinizi almak istiyorum. Malum, benim hikayemde biraz fazla karakter var. Ben kısa bir karakret analizi hazırladım. Bu kimin kim olduğunu anlamanızı ve hikayeyi tam olarak kavramanızı sağlayabilir. Hazır sayılır şu anda. Eğer isterseniz gelecek bölümden önce hemen paylaşabilirim? Lütfen fikirlerinizi belirtin çünkü hepsi benim için çok önemli. Şimdiden teşekkürler :)

İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin