Yorucu ve yarı uyur yarı uyanık haftasonunun ardından boyalarıyla haşır neşir olmak oldukça iyi gelmişti. Hele ki dünden beri kafasına takılan konudan kaçmak için birebir.
*****************
Akşam kafeden çıkıp eve gittiğinde annesini dua ederken buldu. Her zaman namazını kılar duasını ederdi zaten ama bu kez gözlerinde yaş vardı. Hem okuyor hem içli içli ağlıyordu yaşlı kadın. Feray usulca karşısındaki koltuğa oturup duasını bitirmesini bekledi. Neden ağladığını elbetteki biliyordu. Kayıplarının acısı çöreklenmişti yine annesinin yüreğine. Acaba hiç geçiyor muydu ki?
Fatma Hanım, Kuran'ını kapatıp elleriyle ıslak yanaklarını kuruladı kızına bakmadan önce. Biliyordu ki onun da gözleri nemliydi şimdi. Birkaç saniye oyalanıp yavaşça gözlerini kaldırdı Feray'a. Ancak görmeyi beklediği bakışlar değildi karşısındaki. Öfkeyle kısılmıştı kızının gözleri, buz gibiydi.
"Zeynep..." dilinden dökülen ismi kendi sesi kulağına ulaştığında farketti yaşlı kadın.
"Şey... Feray... kızım." diye kekeledi ama devamını getiremedi. İlk kez böyle bakıyordu Feray, ilk kez gözlerinde devasa fırtınalar kopuyordu.
"Ne acı değil mi anne kızına doğduğunda koyduğun ismiyle seslenememek? Ne acı değil mi ömrünü adadığın, aşkla bağlandığın adamın soyadını taşıyamamak."
"Kızım..."
"Ne için anne?" diye sorarken aslında annesine değil kendine soruyordu cevabını yıllardır bildiği soruyu.
"Gözünü para hırsı bürümüş, mal hırsı bürümüş bir şerefsiz yüzünden. Sence o şimdi ne yapıyordur anne? Pişman mıdır sebep olduğu şeyler için? Aldığı babamın canı için, parçaladığı ailemiz için, sebep olduğu yıkım için? Hiç sanmıyorum. O şerefsiz, haysiyetsiz kim bilir nasıl gönül rahatlığıyla devam ediyordur hayatına değil mi? Ve hala da iki karış toprak için bizim peşimizde. Ne yapacak bulunca sence anne? Öldürecek mi? İşkence mi edecek istediğini elde edebilmek için? İnan hiç umurumda değil." son cümle fısıldar gibi döküldü dudaklarından. Sonra yutkunarak devam etti yine.
" Onlara istediğini asla vermeyeceğim! Babamın alın teriyle aldığı toprakları onlara peşkeş çekmeyeceğim!"
Konuştukça sesi yükselmiş, gözyaşları yağmur gibi iniyordu gözlerinden genç kızın. Sıtmaya tutulmuş gibi tir tir titriyordu vücudu.
" Feray, yavrum ne diyorsun sen? Kendine gel, üzme beni. "
" Üzülme anne, bundan sonra hiç üzülme. Onların bizi bulmasına gerek kalmayacak. Zamanı geldiğinde biz çıkacağız onların karşısına dimdik. Ve hiç birşey yapamayacaklar, izin vermeyeceğim." Şimdi annesi önünde diz çökmüş kendi gibi hırçın saçlarını yüzünden çekiyordu kızının. Ona dönmeyen öfkeli gözlerine bakmaya çalışıyordu.
" Ne oldu yavrum sana? Neden böyle kızdın birden? " diye sorarken sesi titredi kadının.
Zafer'den de duymuştu aynı sözleri zamanında. Delikanlılığına, onlara yapılanları hazmedemeyişine vermişti. Oysa ki biliyordu kaçmaktan ve saklanmaktan başka birşey yapamayacaklarını. Feray'dan ise ilk kez duyuyordu böyle sözler. Buyüzden de şaşkındı. Hep sessizdi çünkü Feray, yaşadıklarını hiç böyle bir isyanla dile getirmemişti. Demek ki içine atıyordu yavrusu, yüreğinde fırtınalar koparken susuyordu.
"Yoruldum anne." dedi Feray bitkin çıkan sesiyle. Alevi sönmüş bal rengi gözlerini dikmişti annesinin gözlerine.
"Ben olamamaktan, başkasıymış gibi yaşamaktan yoruldum."
![](https://img.wattpad.com/cover/130432174-288-k271754.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERAY
General Fiction"Gitme sana muhtacım, gözümde nursun, başımda tacım, muhtacım. Beni öldür öyle git, yaşamak için senin sevgine muhtacım." "Muhtacım" tek kelime ne de güzel anlatır insanın içini. Nasılda kalbini göğsünden söküp verir karşısındakinin ellerine. Nasıld...