Resminin son rötuşunu da yaparak yanındaki sehpanın üzerinde duran kahvesine uzandı. Büyük bir yudum aldı soğumaya yüz tutmuş kahveden. Aklında sabah evden çıkmadan önce Leyla'nın söylediği sözler dolanıyordu.
"Dört dörtlük bir hayatının olmadığının farkındayım. Kırıklarının, keşkelerinin, özlemlerinin olduğunun... korktuğunun... Sen kendini ne kadar korumaya çalışırsan çalış yaşanacak olan yaşanır. Yanlış anlama sana savunmasız kal demiyorum. Cesur ol diyorum. Mutlu olmak adına cesur ol. Kalbinde o varsa eğer, sonuna kadar git."
Leyla'nın sözleri ona cesaret verse de kararında sadece onun etkisi olmadığını, kahvaltı masasında annesinin dudaklarından dökülen iki kısa cümlenin de etkili olduğunu biliyordu. Korktuğu şey olsaydı eğer yani Yekta o aileden olsaydı...onu sevmekten vazgeçeceğini hiç sanmıyordu, kalbine söz geçiremezdi sonuçta ama babasının anısına ihanet etmemek için uzak dururdu ondan.
"O adamın çocukları var mıydı?" diye sormuştu bir anda. Sorusu masaya bomba gibi düşmüş, annesi bir an afallasa da anlamıştı kimi sorduğunu ve yaşlı kadının vücudundan gözle görülür bir titreme geçmişti. Fatma Hanım elinde tuttuğu çatalını güç almak ister gibi sıkarak kızından tarafa bakmadan yanıtlamıştı sorusunu.
"İki oğlu var, Hamza ve Ömer." Bu cevap Feray'a yetmişti de artmıştı bile. Ne soyadlarını ne de kim olduklarını sorma gereği duymadı. Elbet zamanı geldiğinde öğrenecekti o insanlara dair ne varsa. Kendi duyguları için annesine o adamı hatırlatarak bencillik ettiğini biliyordu ama ileride daha kötü bir durum yaşamamak için mecburdu buna. Aslında planları istediği gibi ilerlerse annesi çok daha fazlasını anlatmak zorunda kalacak, çok daha kötü hissedecekti belki ama bunları şimdi düşünmek istemiyordu. Tek istediği herşeyin umduğu gibi gitmesi ve zamanı geldiğinde o insanlarla mücadele edecek güce sahip olabilmekti.
Elindeki fincanı sehpaya geri bırakarak bir adım geri çekildi ve tablosuna baktı. Düşündüğünden daha iyi olmuştu. Yekta'nın yol göstermiş olmasının ve hisleriyle ilgili telkinlerinin çok faydası olmuştu. Bir de sokaklarda yaptığı uzun gezintiler ve çektiği onlarca resmin. Yekta sayesinde fotoğraf çekmenin de ne kadar zevkli olduğunu keşfetmişti. Son resmiydi bu, sergi için 11 resmin yeterli olduğu kanaatindeydi. Yekta'nın da resimleri olacaktı zaten. Onun resimleriyle ilgili hiçbir fikri olmadığını hatırladı yeniden. Görmemiş hatta bahsi bile geçmemişti. Oysa Yekta onun resimlerinin hepsini biliyordu. Geldiğinde ona sormayı aklına not etti.
İnce kot eteğinin üzerine giydiği penyesinin yakasını çekiştirdi. Bugün dünden daha sıcak gibiydi. Pencerenin önüne ilerleyip camı sonuna kadar açtı ve yüzünü esen rüzgara çevirdi. Bu iyi gelmişti işte. Gözlerini kapatarak ılık havayı derin derin içine çekti. Alışık değildi uzun süre kapalı bir yerde durmaya. Muğla'dayken sıkıldı mı hemen dışarı atardı kendini, bazen deniz kenarında turlar bazen de yemyeşil orman yolunda yürüyüş yapardı. Orada olduğunu hayal etti. Denizin kokusunu duymak ister gibi burnundan derin bir soluk aldı. Arkasındaki kapının bir anda sertçe çarpmasıyla irkilerek arkasına döndü.
"Afedersin korkuttum. Cam açık olunca kapı biraz sert kapandı." diyerek ona doğru yürüyen adama, onu her gördüğünde vücudunu saran heyecanı belli etmemeye çalışarak gülümsedi Feray.
"Önemli değil, dalmışım o yüzden korktum."
"Hımm... neye daldın bakalım bu kadar?" Belinden tutup hafifçe kendine doğru çekerek yanağını öptü Yekta.
"Hiç, öylesine." diye geveleyerek bakışlarını kaçırdı Feray. Her utandığında aynı şeyi yapar, karşısındakinin gözlerinin içine bakamazdı. Yekta'ya göre ise genç kızın kimi zaman soğuk çoğunlukla da cesur hallerinin yanında bu hareket çok masumca gelmişti. Biraz önce kapıdan girdiği anda, genç kızın ona dönerken kuzguni siyah saçlarının yüzüne savruluşunun ve o saçların arasından onu vuran yeşil ve altın karışımı gözlerin çekici görüntüsüne tezat bir hareket.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERAY
Genel Kurgu"Gitme sana muhtacım, gözümde nursun, başımda tacım, muhtacım. Beni öldür öyle git, yaşamak için senin sevgine muhtacım." "Muhtacım" tek kelime ne de güzel anlatır insanın içini. Nasılda kalbini göğsünden söküp verir karşısındakinin ellerine. Nasıld...