Uçağı hava alanına inerken yeni uyanıyordu uykusundan Yekta. Tüm geceyi uykusuz geçirmenin acısını uçakta uyuyarak çıkarmıştı. Hava limanı çıkış kapısından geçtiğinde onu bekleyen arabayı gördü ve yıllardır tanıdığı yüze gülümseyerek ilerledi.
"Hoşgeldin Yekta Beyim." diyerek elini öpmeye yeltenen adamı elini sıkarak engelledi.
"Yapma şunu Adem Abi, sen benim büyüğümsün." dedi, her defa aynı şeyi tekrarlıyor olmaktan dolayı bıkkın çıkan sesiyle.
"Sen bizim beyimizsin. Alışkanlık olmuş kusura kalma." diyen orta yaşlardaki adam mahcup halde başını önüne eğdi. Yekta adamcağızı daha çok mahcup etmemek için elini omzuna iki kez vurarak güldü.
"Ben babam değilim Adem Abi, benim için konum değil yaş önemli. Neyse hadi gidelim artık toplantıya geç kalacağım yoksa."
"Tabii beyim, buyur." diyerek Yekta'nın kapısını açtı Adem Efendi.
Yekta başka birşey söylemeden arabaya bindi ve sessizce toplantının yapılacağı kendi şirketlerine doğru yola koyuldular. Babasından ötürü o da Adanalıydı ancak bambaşka bir kültürün içine doğmuş hayatının ilk on yılını da o kültürün içinde geçirmişti. Babası onu yanına aldıktan sonra da yeni ailesine adapte olamadığı için yatılı okullarda okumuş, ailenin diğer bireylerine göre hep farklı biri olmuştu. Babası Harun Ağa için oğlunun nasıl bir karaktere sahip olduğunun da kendisi için nasıl bir hayat istediğinin de zerre önemi yoktu. Onun için önemli olan şey, tek oğlu olan Yekta'nın işlerinin başında olması ve onun soyunu devam ettirmesiydi.
İstanbul'a gezmek ve farklı kültürleri resmetmek için gelen annesini, kısa süreli bir gönül eğlencesi olarak görmüş ve evli olduğunu saklayarak yaklaşmıştı Harun Ağa. Annesi vizesi bitip ülkesine döndükten sonra hamile olduğunu anladığında Harun Ağa'yı arayarak durumunu anlatmış, ancak Harun Ağa evli olduğunu ve karnındaki çocuğu istemediğini, aldırmasını söyleyerek sırt çevirmişti ona. Annesi Felicia gururlu kadındı bir kez daha aramamış ve ondan hiçbir talepte bulunmamıştı. Ta ki Harun Ağa yıllar sonra onlara ulaşana kadar.
Bir oğlu daha olsa babasının onu asla kabul etmeyeceğinden adı gibi emindi Yekta. Ama takdiri ilahi bu olsa gerek ki doğduğunda kabul etmediği gayrimeşru oğlunu, nikahlı karısından oğlu olmayınca on yıl sonra yana yakıla yanına istemişti. Başta annesi direnmiş vermemişti, bir yıl boyunca ülke ülke dolaşıp kaçmışlardı Harun Ağa'dan. Ancak annesi kanser olduğunu ve hastalığının ileri safhaya geldiğini öğrendiğinde Yekta'nın ortada kalmaması için kendi elleriyle götürüp vermişti babasına. Birkaç ay sonra da kaybetmişti zaten Yekta, annesi Felicia Fabre'yi. Bu sebepten babasıyla arasında aşılması imkansız duvarlar vardı Yekta'nın. Harun Ağa kaç kez onu en başta istemediği için hata yaptığını, pişman olduğunu söylese de affedememişti Yekta onu. Babası olmasından ötürü saygısızlık etmemiş olsa da annesine yaptığını da asla unutmamıştı.
Tanınmış bir ressamdı annesi. Zaten Yekta'nın resme yeteneği ve ilgisi de annesinden geliyordu. Babası her ne kadar gereksiz uğraş, boş iş olarak nitelendirse de o dinlememiş, annesinin anısına İstanbul'daki sanat galerisini kurmuştu. Galerinin adını ise annesinin soyadı ve en ünlü resminin adı olduğu için Fabre (Demirci) koymuştu. Hem kendisi de çiziyor hem de genç ressamları yetiştirerek onlara olanak sağlıyordu. İstanbul'da düzenlediği sergiler de oldukça ses getiriyordu.
Araba şirket binasının önünde durunca kapısını açarak indi Yekta. Ceketinin yakalarını düzeltirken gözü binadan çıkan amcası Hasan'a takıldı. Oldu olası hazetmezdi ondan. Ne zaman aile bir araya gelse babasını uyarırdı amcasına dikkat etmesi konusunda. Babasına kişisel sebepler yüzünden ne kadar kızıyor olsa da en azından amcasına göre daha insaflı ve işlerinde daha dürüst bir adamdı. Hileyle hurdayla asla işi olmaz, yerine göre geri adım atmayı bilirdi. Ancak amcası öyle değildi istediğini elde edebilmek için yapmayacağı üç kağıt yoktu. Neyse ki zamanında babası onun hakkını vererek şirketleri ayırmıştı da Hasan Ağa onların işine burnunu sokamıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERAY
Ficción General"Gitme sana muhtacım, gözümde nursun, başımda tacım, muhtacım. Beni öldür öyle git, yaşamak için senin sevgine muhtacım." "Muhtacım" tek kelime ne de güzel anlatır insanın içini. Nasılda kalbini göğsünden söküp verir karşısındakinin ellerine. Nasıld...