Feray önde Yekta arkada girdiler genç kızın yatak odasından içeri. Yekta girdikten sonra kapıyı kapatacak olunca;
"Açık kalsın." diyerek durdurdu Feray onu. Genç adam bir anlam veremese de dinledi Feray'ın sözünü ve kapıyı aralık bıraktı.
Camın önünde duran tuvale ilerlerken genç kızın ondan korktuğu ya da çekindiği düşünceleri dolaşmaya başladı aklında. Yoksa neden kapıyı kapatmasına engel olsun ki. Demek ki onunla yalnız kalmak istemiyordu. Tuvalin üzerindeki örtüyü kaldırırken Feray da gelmişti yanına. Yekta renkleri ve yeni oluşmaya başlamış olan şekilleri incelerken Feray da genç adamın yüzünü inceliyordu fikrini merak ederek. Yekta bir anda yan dönerek Feray'ın gözleriyle buluşturdu gözlerini.
"Kusura bakma." dedi. Feray anlamadı genç adamın ne demek istediğini ve boş bakışlarına sorusu eşlik etti.
"Ne için?" Yekta'nın tuvali incelerken ki kısık gözleri ve çatık kaşları yumuşamış, şimdi şefkatle bakıyordu Feray'a.
"Kapıdaki çıkışım yüzünden. Bağırmak istememiştim ama böyle büyük ve tehlikelerle dolu bir şehirde yalnız bir genç kızın başına neler gelebileceğini düşündükçe çok endişelenmiştim. Üstelik buranın tamamen yabancısısın. Yanına telefonunu almadın ve kimseye de haber vermedin çıkarken, ihmalkarlık ettin. O yüzden kızdım." derken önce kolunu tutmuş sonra da elini yavaşça aşağı kaydırarak Feray'ın eline dokunmuştu ki genç kız bir adım gerileyerek elinin temasından uzaklaştı.
"Anladım." dedi başını önüne eğip Yekta'nın derin bakışlarının etkisinden çıkmaya çalışarak. Gözleri önce ayağındaki kırmızı puanlı terliklerine oradan boş duvarlara en son da odaya gelmelerinin Feray'a göre asıl nedeni olan tuvale değdi. Ve resmin Yekta için onunla yalnız kalmak adına tutunduğu bahane olduğunu bilmeden parmağıyla işaret ederek;
"Resim hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sordu. Yekta bir süre daha Feray'ın yüzünde bakışlarını tuttuktan sonra resme dönerek konuşmaya başladı.
"Diğer resimlerinle aynı." dedi Feray'ı şaşırtarak.
"Nasıl yani?" diye soran Feray tedirgin olmuştu bu cümleden. Hatalı mıydı yani ya da kötü mü?
"Korkma kötü birşey söylemiyorum." Yekta genç kızın yüzündeki ifadeden anlamıştı tedirginliğini ve açıklamaya çalıştı.
"Yani demek istediğim, hep aynı renk tonlarını kullanıyorsun, hep mavi. Ve aynı duyguyu yansıtıyorsun, hüznü. Biraz daha çeşitlilik katmalısın, senin resimlerine bakan insanlar bir resminde hüznü görüyorsa diğer resminde umudu, bir diğerinde aşkı görebilmeli. Tek duygu üzerine yoğunlaşırsan hata edersin. Örneğin bir müzisyen bir şakısında aşk acısını anlatırken diğerinde mutluluğu anlatabiliyorsa eğer, bir ressam da tablolarında aynı geçişleri verebilmelidir. Anladın mı demek istediğimi?"
Feray usul usul başını aşağı yukarı sallarken bakışlarındaki derin hüznü gördü Yekta. Bir insan ne hissediyorsa onu yansıtırdı dışına ve bu genç kız yalnızca hüznü yaşıyordu içinde. Buyüzden de yaptığı her resim hüzün yüklüydü. Denizin acı çekermiş gibi kabaran dalgaları arasında belli belirsiz bir silüet vardı. Diğer resimlerindeki kayıktaki adamı ve kayalıktaki yalnız martıyı hatırladı. Büyük bir acısı ve derin bir yalnızlığı olmalıydı bu kızın. Gülerken bile gözlerinin puslu bakmasının başka bir açıklaması olamazdı. Feray'ın bakışları öyle içine işledi ki sarıp sarmalamak istedi Yekta onu. Farkında olmadan da ilk adımını attı Feray'a doğru. Ancak ikinci adımı atmasına kapıdan duydukları ses mani oldu.
"İşiniz bittiyse gidelim mi artık Yekta?" diyen Alp başını aralık kapıdan uzattı ve karşılıklı durmuş konuşmadan birbirlerine bakan çifti gördü. Feray, Alp'in sesiyle toparlanarak genç adama döndü, hala onu izleyen Yekta'dan habersiz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERAY
Genel Kurgu"Gitme sana muhtacım, gözümde nursun, başımda tacım, muhtacım. Beni öldür öyle git, yaşamak için senin sevgine muhtacım." "Muhtacım" tek kelime ne de güzel anlatır insanın içini. Nasılda kalbini göğsünden söküp verir karşısındakinin ellerine. Nasıld...