Uyuşan bacaklarımı oynatıp, saklandığım dolabın kapısını açtım. 18 yaşına gelmiş olsam da buna kimseyi kolay kolay inandıramıyordum.
Hem çocuksu hareketlerim yüzünden hem de fiziksel olarak daha küçük gösterdiğime emindim.
Birden gelen hava dalgasıyla rahat bir nefes almıştım. Galiba bir süre daha içeride dursam, havasızlıktan ölebilirdim. Ayaklarımı yerdeki halıyla buluşturup derin bir iç çektim.
Dolabın içine girmekle kalmamış, askıdaki kıyafetlerin arkasına girerek kendimi kamufle etmiştim. Kapı açıldığında kıyafetlerin yerini değiştirmediğiniz sürece beni göremezdiniz.
Gerçi bu kadar uğraşmama rağmen bir işe yaramamıştı. Annem bir öfke ile odaya girip elindeki kıyafetleri yatağa fırlattı.
"Ben seninle ne yapacağım?! Eşek kadar oldun hala uğraştırıyorsun!"
Çatılmış kaşlarıyla beni süzüp
"10 dakikan var hazırlan."
dedi ve odadan çıktı. Yatağın üzerindeki kıyafetlere bakıp söylenmeye başladım.
"Bana ne evleniyorsanız! ben bunu çekmek mi zorunda mıyım? sevmiyorum düğünleri neden anlamıyorsunuz?"
Pantolonu bacaklarımdan geçirirken boy aynasına bakıyordum. Ceketimi de gömleğimin üzerine giyinirken ablam odaya girdi.
"Kaşların öyle çatık mı dolaşacaksın?"
dedi dalga geçerek. Olabilirmiş gibi kaşımı daha da çattım.
"Evet."
"O zaman yanımda gezme böyle bir tiple. Kardeşim demeye utanırım."
dedi ve eline aldığı ne olduğunu bilmediğim küçültülmüş tost makinesine benzeyen şey ile odadan çıktı.
Kıvırtıp kendi kendime taklidini yaptım
"Kırdışım dımıyı ıtınırım hıhıhığ."
Kapalı kapıya dil çıkarıp kravat denilen saçma şeyi boynuma geçirdim. Ne gereksiz işlerdi bunlar böyle!
Annem tekrar odaya gitip,
"Aferin yakışıklı oğlum"
dedi saçlarımda elini gezdirirken. Elini itip,
"Ya yapmasana,"
dedim. Saçıma dokunulmasından nefret ederdim. Hatta bazıları saçımda hazine arıyormuşçasına elini daldırıp duruyordu.
Gülümseyip odadan çıktı. Aynaya bakıp kendimi süzdüm. Takım elbiseden de nefret ederdim.
Odadan çıkıp salona gittiğimde annem ablamın saçını örüyor, İlker ise susmak bilmeden kendi yaşındakilere özgü şeyleri anlatıp duruyordu.
Annem yalvaran gözlerle bana baktı. Bu 'lütfen İlker ile ilgilenip beni rahat bırakmasını sağlar misin?' demekti.
İlker'i elinden tutup,
"Gel abicim,"
dedim mutfağa doğru yürürken. Bu çocuğun susabildiği tek an yemek yediği anlardı.
"Üzerine bir şey dökme oğlum, dikkat et."
dedi annem uyarıcı bir sesle. Mutfağa girip üst dolaplardan birine sakladığım jelibonumu çıkardım.
"Bu kıymetli hazinemi seninle paylaştığım için beni çok sevmelisin."
deyip içinden birkaç jelibon çıkardım ve avucuna bıraktım.
Kapıdan gelen ses ile babamın eve geldiğini anlamıştım.
"Geç kaldık ya yeter artık çıkamadınız iki saattir."
dedi kaşlarını çatarken. Bana ve İlker'e bakıp yanımıza geldi. Elini yakalarıma götürdü.
"Şunu düzgün bağla."
dedi kravatımı düzeltirken. Siyah klasik bir takım elbise, içine de lacivert renkli ve mavi desenli bir kravat giyinmiştim.
Saçlarıma bir şey yapmamıştım çünkü zaten hiçbir şey olmuyordu. Sonunda tüm aile hazırlanmış ve evden çıkmıştık. Artık hiçbir kaçış yolu kalmamıştı...
---------------------------------------------
Bu aralar hep rahatım
ama geçecek gibi
dfdşlkdşd bu yüzden iyi değerlendireyim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düğün(Gay)
Short StoryErik dalı gevrektir, erik dalı gevrektir. Aman basmaya gelmez, haydi basmaya gelmez... 28.11.18