cuarenta y seis

952 62 29
                                    

Yeliz'den

Zile basıp Çınar'a kısa bir bakış attım.

Küçük çaplı bir cehennem bizi bekliyor olabilir, yiğidim. Hazır mısan?

Arda, suratsız sıfatıyla kapıyı açtığında içeriye doğru adımladım.

“Hoş bulduk,” diyerek laf soksam da anlayabildiğinden şüpheliydim.

“Selamun aleyküm, mümin ablam.”

“Ve aleyküm selam, mümin kardeşim.” diyip omzuna pat pat vurdum.

Bizde böyle, gardaş.

Biraz ilerlemiştik ki Arda'nın sesini duyduk. “Allah rızası için Tunç'u başımdan alın.”

Lafına gülüp ilerledik. Tunç koşarak yanımıza geldi.

“Niye geç kaldınız? Trafik mi vardı? Hocanız ceza mı verdi yoksa yaramazlık yaptınız da? Ödev mi yaptınız? Yemek yiyip de m-”

“GEÇ KALMADIK!” diyerek alelacele kestim sözünü. Devamının nereye kadar gideceğini kimse bilemezdi, değil mi?

“Ama geç geldiniz.” dedi dudak bükerek.

“Gelmedik, abicim. Dersimiz bitti ve geldik. Ders de zamanında bitti.” diyip onu kucaklayıp yanaklarını öptü.

Yumruklamaya başlayıp “Abi, bırak beni. Ben küçük falan değilim artık. Sizin yüzünüzden yengem beni çocuk sanacak.”

Onu yere bırakıp saçlarını karıştırdı. Tabii kısa olduğundan karışma derdi yoktu.

“Hoş geldiniz,” diyen kadınlar cevap vermemizi beklemeden “Hadi masaya...” dediler.

İçeriye baktığımda bizim aile tam kadroyken Tunç'a anne ve babası eşlik ediyordu.

YAHU BİZ ARKADAŞ DEĞİL, SEVGİLİYİZ! SİZİN RAHATÇA BİR ARADA OLMAMANIZ GEREK!

Çınar'a yavru kedi bakışı attım. Hafifçe omzumu ovaladı.

Ellerimizi yıkayıp geldiğimizde hiçbir şeyden haberimiz yokmuş gibi havadan, sudan, bazen siyasetten, çocukların sıkıntısından bahsettiler.

Bu durum beni daha da gerdi.

Yemek boğazımdan zar zor geçiyordu. Sanki gerilimi bir ben hissediyormuşum gibi hissediyordum. Çınar'a baktığımda yemeğine gömüldüğünü gördüm.

Ama bir şeyler yanlış gidiyormuş gibi hissettim.

“İyi misin?” diye fısıldadığımda bana dönüp çarpık bir gülüş sergiledi. Hani şu maske olanından...

“Sevgilim beni merak mı etmiş?”

Bu tavrını sorgulamak istesem de bizi izleyen var mı, diye etrafıma baktığımda Arda ve Tunç'un gözleri, bir an bırakmadan bize bakıyorlardı.

“Ne o, oğlum? Yürek mi yedin sen, yiğidim?” dedi Arda kabadayı tonlamasıyla.

“Arda!” diye uyardım.

“Sen niye abimi sevmiyorsun?” diye başlayan Tunç'la kahkaha atmaya başladım. Beddua etsem bu kadar etkili olmazdı.

İkisine buruk bir gülümseme ile bakıyordu Çınar. Aklıma nedenini sonra sormayı not ettim.

Herkes Tunç'un Arda'yı soru yağmurunda dövmesini tebessümle izliyordu. Arda daha tam bir cevap veremeden o yarım cevaptan yepyeni bir soru üretiyordu Tunç.

Tek kişilik soru üretim fabrikası...

Arda, sorguda gibi artık terlemeye başlayınca babası olaya el atmış, onu durdurmuştu.

Erkek Fatma | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin