Yeliz'den
Yanımda muhabbet etmeleri fazlasıyla sinir bozucuydu. Koskoca sınıfta niye benim sıramın mıntıkası içinde bu işlemi yapıyorlardı? Burhan, kolunu benim üzerime atmış, öyle muhabbet ediyor bir de pezevenk.
"Ya bir siktirin gidin! Bahçeye gidin, kantine gidin, yeter ki yamacımdan uzaklaşın."
Yavşak Burak, sırtımdan sarılıp yanağını bana sürtmeye başladı kedi gibi. Sırnaşık! "Yelizaşkım, niye öyle diyorsun? Ben senin yörüngenden nasıl ayrılabilirim ki?"
"Bence sevgilin olsa gayet de ayrılırsın." Sesim, boğuk çıkmıştı kafamı kollarımın arasında boğduğum için.
"Tabii bırakırım, salak. Benim biricik, nadide sevgiliciğim olacak da sana mı bakacağım? Üzgünüm ama seni tanımam bile." Sesini inceltip devam etti. "Hanımım ne derse o."
Rabb'im, bu hanımcılığın kaçıncı leveli?
"Siktir, deli!" deyip kafamı hâlâ sıradan kaldırmadan omzumla onu def etmeye çalıştım. Diğerleri kıkırdıyor, anladığım kadarıyla sırasıyla Burak'ın kafasına ve ensesine vuruyorlardı.
Ders zili çaldığında diğerleri sınıflarına gittiler.
Sıkıcı derslerin ve testlerin arasından sıyrılıp dershane öncesi yemek yemeye gittik. Hepimiz on ikinci sınıftık ve Burak'ın kuzeni Çınar da bizimle aynı dershaneye gittiği için o da yanımızdaydı. Herkes kendine pizza sipariş etmişti. Yine annelerimizin sözünü bir yerlerimize takmayıp kola sipariş etmiştik.
Kahretsin, yine çok isyankârız.
"Yeliz, şu malum kızlardan birini bir daha gördün mü?"
Hasan ters bir bakış attım ama ona gram etki etmedi. Ben de 192 ve 100 kilo olsam bana da etki etmezdi sanırım bir bakış, tabii o bakış bir sumo güreşçisine ait değilse.
"Yok." Sesim buz gibi çıkmıştı. Cevabımla bana dönen bakışları tekrardan çekildi. Herkes hayvan gibi yiyordu. Hayır, ben hanım efendi gibi yiyordum. Çünkü Yeliz Sezgin olmak...
Kolayı başıma diktiğimde yanlışlıkla nefes mi aldım, ne yaptıysam öksürmeye başladım. Boğazıma kaçmıştı.
"Yavaş, yavaş!" dedi Ceyhun. Keşke boğazımdan sadece o kırıntıyı çıkaracak kadar vursaydı sırtıma...
"Asıl şimdi sen öldüreceksin kızı." dedi Çınar. Benim bile bakışlarım alttan ona yöneldi. Allah'tan şu anın screen shot'ı alınmıyordu. Yoksa eminim ifşalık çıkardı başıma.
Ceyhun elini çektiğinde çantamdan suyu çıkarıp biraz içtikten sonra zaten azalan öksürüğüm tamamen geçmişti.
Günün geri kalanı klasikti. Dershanede ders ve arada dersi kaynatma çabaları, testler, eve dönüş, kardeşle kavga, aileyle küçük bir vakit geçirme ve beraberinde kavga, kedilerimle vakit geçirme, odaya gidip test çözme, banyo ve kapanış.
Yıllarca saat 5.30 gibi uyanıyordum. Evet, sabahın körü olan 5.30.
Bu sabah da aynısı oldu. Kalkıp banyoda elimi yüzümü yıkadım. Odamın ışığını açıp geçen gün bitirdiğim ve kitaplığa koymaya üşendiğim için komodine bıraktığım kitabı alıp olması gereken yere koydum. Yeni bir kitaba başlayacaktım ama sorun hangi şanslı kitap olacaktı bu. Şöyle bir baktım. Şeker Portakalı'na gözüm takıldı. En sevdiğim kitaplar arasındaydı kendisi. Şu ana kadar iki kere okumuştum ve niye üçüncüyü okumayayım ki?
Gülümseyerek aldım elime ve başladım fakat yarım saat sonra karnımda senfoni orkestrası Aç Geldik Bu Dünyaya, Aç Gidicez adlı çalışmasını sergilemeye başlayınca alt kata mutfağa inip beni idare edecek kadar zeytin ve peynir yiyip limonlu sıcak su hazırladım ve kupamla odama çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erkek Fatma | Texting
Historia CortaYeliz: Sen kime bakmıştın? B.N: Sana. Yeliz: Ben kimim, beyin fakiriiiii? B.N: Kalbimin sahibi. Yeliz: Te allam Yeliz: Allah aşkına, siktir git bi' başımdan yaa! Yeliz: Deli, deliyi bilmem nerde bulurmuş. B.N: Onu bilmem de ben, seni sahada bulmuşt...