Hadi ama o senin arkadaşın soyunma kabinin değil.
Evet haklısın iç sesim o benim arkadaşım bu yüzden bana yardım eder. Derin bir nefes alıp ziline bastım, biraz bekledikten sonra Niall kapıyı açtı. Beni görünce yine o yüzündeki şapşal gülümseme belirdi.
"Merhaba."
"Merhaba, uzatmadan sana bir şey soracağım."
"İçeri geçsene."
"Tamam." Keşke içeri falan geçmeseydim, bu ne dağınıklık böyle? Boksır'ını bile gördüm ama çaktırmadım. Koltuğa rahatsızca oturdum, hem elbisem yüzünden hemde dağınıklık yüzünden.
"Güzel görünüyorsun."
"Gerçekten mi? Çünkü ben şapşal gibi göründüğümü düşünüyorum. Zaten bu yüzden geldim."
"Sen her türlü güzelsin ve ne demek istediğini anlamadım."
"Biliyorsun dün annem ve babam geldi ve onlar diğer görünüşümü onaylamıyor. Zaten o yüzden peruk takıyorum yoksa saçımı boyardım. Her neyse, dışarı çıkacağım burada üstümü değişebilir miyim? Annemlerin görmesini istemiyorum."
"Nazikçe sormanı beklemiyordum ama evet."
"Lavabo nerede?"
"Yukarıda soldan 2. kapı." Çantamı da alıp lavaboya girmek için merdivenlerden çıkmaya başladım. Nedense çok rahatsızım, Horan beni mi izliyor acaba? Ona doğru döndüm, ama hayır beni izlemiyor. Neyse lavaboya girip kıyafetlerimi değiştirdim. İşte şimdi kendim gibi hissediyordum, tabii siyah lensler eksik ama halledeceğim.
Çantamı alıp Niall'ın yanına gittim. Oturduğu yerden kalkıp beni süzdü.
"Güzel görünüyorsun." Yine o şapşal gülümsemesi suratındaydı.
"Sağol."
"Sağol mu? Sen iyi misin Stefunny?"
"İyiyim neden ki?"
"Ben sana çok güzelsin dediğimde sen; Sana ne? Ukala çakma sarışın gibi şeyler söylemen gerekiyordu."
"Ama ben çok mutluyum."
"Mutluluğunun sebebini öğrenebilir miyim?"
"Brendan'la buluşacağım."
"Ah, güzel." Yüzü bir anda düşmüştü. Neden ki? Benim adıma mutlu olması gerekiyordu.
"Görüşürüz." Ona sıkı sıkı sarıldım. O da bir iki saniye dursa da sarılmama karşılık verdi. Beni öyle sardı ki sanki yaşayacak bir günüm vardı. Sarılmayı bıraktım ve kapıya ilerledim. Çıkarken son bir kez ona baktım ve yürümeye devam ettim. Pencereden bana bakıyor mu diye merak etmeden duramadım. Merakıma yenik düşerek pencereye baktım.
"Çantanı unuttun."
"Sorun değil telefonumu at yeter."
"Tamam." Telefonu bir şeyin içine koyup iple sarkıttı. Bende aldım, Niall'a bir öpücük yollayıp yoluma devam ettim. Ana caddeye ulaştım, bakalım lens alabileceğim yer neredeydi? Benim yollarla ilgili bir sorum var ne kadar gitsem de ezberleyemem bu yüzden bulamıyorum. Birini durdurup sordum.
"Pardon, buralarda lens alabileceğim bir yer var mı?"
"Evet, buradan yürümeye devam edin ve ilk sola girin."
"Tamam." Adımlarımı biraz daha hızlandırdım ve adamdan aldığım yol tarifine uyarak gideceğim yeri buldum.
"Hoş geldiniz, ne aramıştınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Never The Same
Hayran KurguDaha önce bazı nedenlerden dolayı sildiğim hikaye tekrar karşınızda. Sizi temin ederim bir daha silinmeyecek. Bu yüzden okumanızı öneririm ;) Her şey en iyi arkadaşına güvenmekte başladı. Stefunny Morgan'a en iyi arkadaşlarından biri tarafından...