bu kesinlikle olmamalı ama...

577 71 124
                                    

Baekhyun, kaşları çatık bir vaziyette çiftlikten içeri girdi. Chanyeol ona bütün bunların bir hata olduğunu söylemeden önce onun söylemesi iyi olmuştu. Eğer o söyleseydi Baekhyun kendini ağlamamak için tutabilir miydi, bilmiyordu. Reddedilmeyi ikinciye kaldıramazdı. Aslında böyle de kalbine ağır gelmişti. Ama görmezden gelmeyi seçti. İçindeki tüm kızgınlığı ve kırgınlığı Luhan'a yönelterek eve girdi.

"Hala gelmedi mi?" diye sordu.

Büyükanne Hei, Baekhyun gibi kaşları çatık bir şekilde "Hayır," dedi. Sonra da devam etti. "Nasıl bu ikisini birbirine emanet edersiniz? Çocuk perişan oldu."

Baekhyun pişmanlıkla başını eğdi. O da bunun iyi bir fikir olmadığını biliyordu ve bunu Chanyeol'a da söylemeye çalışmıştı ama o, kızgın halleriyle Baekhyun'un kafasını epey karıştırmıştı. Yine de Luhan döndüğünde ve Sehun'u da gördüğünde ikisine de bunun hesabını soracaktı.

Mutfaktan içeri giren Jongin, Jeonghan ve Daehyun ile herkes kapıya döndü. "İkisi de yok ortalıkta. Sanki yer yarıldı da yerin dibine girdiler," dedi Jongin endişeli bir biçimde.

Büyükanne Hei, cıklayarak Baekhyun'a döndü. "Bu çocuğun annesi tam olarak nerede? Bu serseri yüzünden perişan olup gidecek yavrucak." Bu soruyu sabah da Baekhyun'u kenara sıkıştırıp sormuştu ama Baekhyun ne diyeceğini bilememişti. O yüzden "Uzaklardaymış," diyerek geçiştirmişti. Fakat artık geçiştirecek gibi değildi.

Sıkkın bir şekilde sandalyeye oturarak hala kucağında ona sarılı olan Renjun'in sırtını okşayarak "Annesinin de babasından bir farkı yok. Ona da versek aynısı olacak," dedi.

Ortama birden ağırlık çökmüştü. Dayısının eşi Minhae'nin gözleri hüzünlenerek Renjun'in yanına gelip başını okşamıştı.

Büyükanne Hei, kafasında bir şeylere karar veren gözlerle masaya oturmuş ve "Kahvaltıdan sonra başka hiçbir şey yediremedik. Hadi gidin ellerinizi yıkayın da gelin. Yemek yiyelim. Luhan meselesini bana bırakın," demişti.

Luhan meselesini Büyükanne Hei'ye bırakmak biraz korkutucu gelse de artık arkadaşı hakkında endişelenmeyecekti. Renjun gibi masum bir çocuğa bunu yapmasına izin vermeyecekti. Sinirliydi.

Temizlenip geldiklerinde Renjun başta yemek yememek için biraz mızmızlansa da Büyükanne Hei'nin çatık kaşlarını görünce yemeye başlamıştı. Bu kadın onu korkutuyordu. Ama neyse ki Baekhyun vardı. Baekhyun'un kucağında yemeğini yedi. O kadar ağlamak ister istemez acıktırıyordu.

Yemekler yendikten sonra sofra toplandı. Herkes arka verandadaki masaya oturup Luhan'ı beklemeye başladı. Baekhyun'un kucağında uyuklayan ve yatağa gitmemek için direnen küçük çocuğun haline bakıp bakıp daha fazla sinir doluyorlardı.

Uzun bir bekleyiş ve söylenmelerin ardından çiftliğin kapısında iki gölge belirdi. Sonra da gülüşmeler gelince herkes ayağa kalkıp kapının önüne dikildi. Kaşları çatık, kolları yanlarında tam anlamıyla saldırı pozisyonundaydılar.

Luhan, içeri girdi. Sehun arkadan iyi geceler diledi. Büyükanne Hei, ona "Buraya gel, Sehun," diye sinirlice seslendi. Sehun, Büyükanne Hei'nin sesindeki kızgınlığı anında anlamıştı ve içindeki bir ses başının gerçekten büyük bir belada olduğunu söylüyordu. Yanılmadığını, gülerek içeri girip "Siz daha uyumazdınız mı? Bizi beklemenize gerek yoktu," dedikten sonra gelen gürlemeyle anlamıştı.

"Bu saate kadar neredeydiniz? Bu çocuk ağlamaktan helak oldu. Sen ne biçim bir babasın?" Ateş çıkan gözlerini Sehun'a yönelterek "Asıl sen? Sen onu nereye götürdün ve bu saatte getiriyorsun? Bu evin kurallarından senin haberin yok mu ha? Ben güvenip sana emanet ediyorum, senin yaptığına bak!" dedi.

Çiftlik AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin